AŞK BİTİNCE
-- Hoşgeldin Suat..
-- Hoşbulduk.
-- Otursana..
-- Oturdum zaten.
-- Ne içersin?
-- Sen ne içiyorsun?
-- Meyve suyu.
-- Hangi meyvenin suyu?
-- Kayısı.
-- Kayısı mı,şeftali mi?
-- Kayısı.
-- Şeftaliye benziyor..
-- Kayısı.
-- Emin misin?
-- Kayısı.
-- Kayısıymış..Malatya kayısı tesislerinde üretilmiş.
-- Bırak şişeyi Suat..Konuşmamız gerekiyor.
-- Konu nedir?
-- Bu iş yürümüyor Suat..
-- Hangi iş?
-- İlişkimiz..Ben bu ilişkiyi bitirmek istiyorum.
-- Aramızdaki ilişkiyi?
-- Evet.
-- Neden?..Nedir problem?
-- Artık konuşamıyoruz seninle..
-- Konuşuyoruz ya işte?
-- Hayır,bunu demiyorum..Eskiden her konuda konuşurduk seninle ama artık konuşamıyoruz.
-- Konular bitmiştir..
-- Yok Suat,konular bitmedi,biz bittik..Eskiden burada oturur,yoldan gelip geçen insanlarla ilgili hikayeler uydurur,gülerdik..
-- Uyduralım yine..Bak mesela,şu geçen sarı kazaklı adamı görüyor musun?
-- Görüyorum.
-- Bak şimdi,onla ilgili bi hikaye uyduracağım sana,dinliyor musun?
-- Dinliyorum.
-- Bence bu adam Rus istihbaratından gizli bir ajan.Adı Boris..
-- Boris'ten başka Rus ismi bilmiyorsun değil mi?
-- Bilmiyorum.
-- Hiç öğrenmeye de çalışmadın?
-- Çalışmadım..Dinle şimdi..Bu adam aslında ikili ajan..Hatta üçlü ajan...Daha heyecanlı olur diyosan dörtlü ajan yapayım.Yapayım mı,ister misin?
-- Zorlama Suat,bitti artık,kabul et...Aramızdaki heyecan bitti..Son altı aydır hep buraya geliyoruz..Eskiden,gittiğimiz yere bir daha gitmezdik.Rastgele otobüslere biner şehri karış karış dolaşırdık..
-- Binelim yine..E-25 burdan geçiyo.Kalk,otobüs durağına gidelim!
-- Nereye gideceğiz?
-- Hayvanat bahçesine..Belki yeni hayvanlar gelmiştir,hadi kalk!
-- Suat lütfen!..Daha fazla uzatmanın manası yok..Tadında bırakalım,güzel hatırlayalım yaşadıklarımızı..
-- Yani,aramızdaki aşk bitti mi?
-- Bitti.
-- Emin misin?
-- Eminim.
-- Ne yapacağız peki?
-- Evlenelim...Bütün işaretler onu gösteriyor,heyecan bitti,aşk bitti,evlenmemizin zamanı geldi..
-- Yapma Aynur..Ben sana hala aşığım,biraz daha sürdürelim..
-- Yok Suat..Üç sene oldu.Sıksan,artık benden bir gram daha aşk çıkmaz..Evlenelim,bitsin bu iş.
-- Doğru söylüyorsun..Bende de sana karşı bikaç aylık aşk kaldı zaten..Evlenelim..
-- Tamam o zaman..Sen Belediye'den nikah tarihi al,ben de davetiye işini halledeyim.
-- Güzel günlerdi ama değil mi?
-- Evet.Çok güzeldi.Moralini bozma,belki evlenince de mutlu oluruz...FAKİR AMA GURURSUZ
-- Merhaba?..
-- Evet?..
-- Nasılsınız?
-- Sağol?..
-- Beni tanımadınız herhalde?..
-- Tanımadım?.
-- Dikkatli bakın!.
-- Baktım.
-- Tanıdınız mı?
-- Hayır.
-- O zaman hatırlatayım size...Bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı..
-- Nerde?
-- Burda.
-- Burda derken?
-- Burda...Bu şirkette.
-- Ne zaman?
-- Bundan yıllar önce.
-- Kimden yıllar önce?
-- Bundan işte..Bu tarihten yıllar önce.
-- Tam bir tarih verebilir misiniz?
-- Veremem.Yaklaşık versem olur mu?
-- Olur.
-- Yaklaşık yirmi yıl önce..
-- Tamam...Bizimle ilgisi nedir?
-- Sabırlı olun,oraya geliyorum ben de..
-- Nereye,yanıma mı?
-- Hayır,konuyu oraya getiriyorum..
-- Konu nedir?
-- Konu benimle ilgili..Bir gencin hayalleriyle,umutlarıyla ilgili.
-- "Birgenç" kim?
-- Birgenç değil,bir genç..
-- Anladım...Şimdi çocuklara o kadar tuhaf isimler veriyorlar ki, ben de "Birgenç" isminde birinden bahsediyorsunuz sandım.
-- Hayır,Birgenç isminde birinden bahsetmiyorum.
-- Kimden bahsediyorsunuz?
-- Benden..
-- "Benden" kim?
-- Benden diye biri yok..Ben,ben..Kendimden sözediyorum..
-- Kusura bakmayın,dedim ya,artık Hasan,Hüseyin,Ayşe,Fatma isimleri tarihe karıştı.Ebeveynler artık çocuklarına tuhaf isimler verme konusunda birbirleriyle yarışıyorlar.Benim üç çocuğum var üçünün de isimleri birbirinden tuhaf..
-- Nedir isimleri?
-- En büyüklerinin ismi "Emsan"
-- Tencere markası değil miydi o?
-- Ben de öyle olduğunu sonradan öğrendim..
Onun küçüğünün adı:"Vurhan"
En küçükleri,kız,onun adı "Morcan"
-- Kim taktı onlara o isimleri,siz takmadınız mı?
-- Yoo,ben takmadım.
-- Anneleri mi taktı?
-- Annelerine sordum,o da takmamış?..
-- O zaman,siz evde yokken eve biri girdi,o taktı.
-- Belki de...
-- Sizin adınız ne?
-- "Efkar..."
-- Çok da tuhaf değil,kulağa iyi geliyor.
-- Ama ismimden çok etkileniyorum..Sürekli bir melankoli,mütemadiyen üzüntü,yorgunluk,bıkkınlık,tükenmişlik hali..Durmadan hayatı sorguluyorum,doğru dürüst bir cevap vermiyor..
-- Kim?
-- Hayat...Bıktım yani.İntihar edeceğim,ölürüm diye korkuyorum.
Bir de işin dalga geçilme kısmı var.
-- Ne gibi?
-- İsmimle dalga geçiyor arkadaşlarım..Karım bile..Karımın beni aldattığından şüpheleniyordum,şüphelerim doğru çıktı,karımı bir otel odasında beni aldatırken bastım,hiç umurunda olmadı,"Efkar bastı" deyip,çıkardı sigara yaktı..
Kusura bakmayın,kendi sorunlarımla sizi üzdüm.
-- Yok üzülmedim.
-- Peki o zaman,neydi sizin meseleniz?.."Bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı" demiştiniz?.
-- Evet...Bir zamanlar kapıdan kovduğunuz fakir ama gururlu bir genç vardı.
-- Hangi kapıdan?
-- Bu kapıdan...Yok,bu kapıdan değil,kapıyı değiştirmişsiniz.Çelik kapıydı..
-- Evet hatırlıyorum.O zaman İzel-Çelik-Ercan çok meşhurdu,ben Çelik hayranıydım,o yüzden çelik kapı yaptırmıştım.Gurup dağılınca,bir de Çelik çıplak resimler çektirince canım sıkıldı
çelik kapıyı söktürdüm,ahşap kapı taktırdım.Eee?.Devam edin..
-- Kapının önemi yok zaten..Kapı mecazi..Şirketten kovmuştunuz...Fakir ama gururlu bir gençti...
-- Kim?
-- O.
-- O kim?
-- Bakın,siz beni iyi dinlemiyorsunuz...Baştan alıyorum,bundan yıllar önce fakir ama gururlu bir genç vardı...
-- Bişey sorabilir miyim?
-- Buyrun?..
-- Fakir olduğu için mi gururluydu yoksa gururlu olduğu için mi fakirdi?..
-- Kim?
-- O.
-- O kim?
-- O işte..Sözünü ettiğin genç.
-- Yahu,o genç benim!...Bundan yıllar önce kapınızdan kovduğunuz fakir ama gururlu genç,benim!...
-- Yapma ya?
-- Evet.
-- Yemin et!
-- Kuran çarpsın.
-- Hadi len?..
-- Vallahi benim!..
-- Biz seni mi kovmuşuz?
-- Evet.
-- Niye kovmuşuz?
-- Ekonomik krizi bahane etmiştiniz.
-- Tabi yaa,şimdi hatırladım..Başka bahane bulamamıştık,ülkedeki genel ekonomik krizi bahane etmiştik,fakir ama gururlu bir kişi çıkarıp,aynı paraya fakir ama gurursuz iki kişi almıştık..
Yoksa sen??...
Aman Allahım,şimdi anladım...Kovulmayı gururuna yediremedin,hırs yaptın,çok zengin oldun,hisselerimizi satın aldın,şimdi de sen bizi kovacaksın!?...
-- Estağfurullah...
-- Estağfurullah mı?..Öyle değil mi yani?
-- Yok,değil...Siz beni yanlış anladınız...Ben işte bu sözünü ettiğim gurur yüzünden,sizden sonra hiçbir işte uzun süre tutunamadım..Çok kötü durumdayım.Gurur yaptığım için çok pişmanım..Acaba beni yeniden işe alabilir misiniz?..Söz veriyorum,bir daha gurur yapmayacağım...
-- Hımmmm....
-- Hım mı?
-- Yani,düşünüyorum manasına...Gurur yapmayacaksın değil mi?
-- Yok,yapmayacağım..
-- Peki ne kadar maaş istiyorsun?
-- Siz ne kadar uygun görürseniz..Karın tokluğuna bile çalışabilirim.
-- Karın tokluğu mu???...Sen beni batırmak mı istiyorsun??..
Karın tokluğu olmaz.Karın tokluğu çok.
-- Tamam o zaman,siz ne kadar uygun görürseniz..
-- Sigorta yapmam,yol parası,yemek parası vermem,günde oniki saat çalıştırırım,hafta tatili,bayram tatili vermem,bir de,her ayın ikinci pazartesi günü tekme tokat döverim.
-- O kadar şeye razı olduktan sonra o da olur..Anlaştık....
...............HAMİLE KADIN
(İkiz bebeklere hamile AYTEN...
Kocası KAMİL...)
(Sağdan girerler...Kadın,karnını-belini tuta tuta yürür..Hamileliğinin sonlarıdır..)
Kocası da yanında destek olur...Girerler)
Ayten - Ay bu hamilelik öldürecek beni!..
Tut elimi Kamil!...Şimdi düşüp serileceğim yere!..Ayaklarım biyandan,sırtım biyandan!...Ay ölüyorum yorgunluktan!....
(Diye diye,sızlanarak iskemleye oturur)
Kamil - İyi misin?..Bişey istiyo musun?..Yastık getireyim mi arkana?..
Ayten - Ay istemem!..Ay ne zor şeymiş bu hamilelik Kamil..Bir daha öldürsen hamile kalmam ona göre.Bununla yetineceksin..
Kamil - Tamam canım..Senden başka çocuk isteyen yok..İki tane yeter de artar bile...
Ayten - AYYYY!..Elalem bir çocuğu zor doğuruyor,sen bana iki çocuk birden doğurtuyorsun Kaamiil..Sen bana ikiz doğurtuyorsun Kaamiil..Ayyy..
Kamil - Ben mi istedim ikiz olmasını?..Olacağı varmış oldu...
Ayten - Nasıl bakacağız ikisine birden Kaamil?
Kamil - Bakarız.Sen merak etme..Çocuk kısmetiyle gelir..
Ayten - Tabi tabi..Yanında hamiline yazılmış bir çek'le doğacak...Ayyy!
Kamil - Ne oldu?
Ayten - Tekme attı!
Kamil - Hangisi?
Ayten - Ay ne bileyim hangisi??..Bi tanesi tekme attı işte..
Kamil - Ulan bana bak!!
Ayten - Kime diyosun?
Kamil - Kim sana tekme attıysa,ona diyorum!..(Karnına doğru konuşur) Ulan sen benim karıma nasıl tekme atarsın lan!?..Kimsin lan sen!?..Kimsin sen!?.Piç kurusu!..O senin annen!..İnsan annesine tekme atar mı?..
Ayten - Kamil saçmalama....Ayyy...
(Soldan anne karnındaki ikiz bebekler girerler..Sahnenin solunda,yanyana iki iskemleye otururlar...Orası anne karnıdır)
1.Bebek - Ya biraz öteye git yaa!..
2.Bebek - Nereye gidicem?.Yer mi var?.
1.Bebek - Oğlum ne zaman doğacağız biz?..Ben hazırım,artık doğmak istiyorum..
2.Bebek - Acele etme,herşeyin bir zamanı var..
1.Bebek - Kim önce çıkacak?..İstersen önce ben çıkayım?
2.Bebek - Yok yaa?..Önce sen çık,sonra "Ben senden önce çıktım,senin abinim" diye ömür boyu bana hava at!.Olmaz önce ben çıkacağım.
1.Bebek - Hayır ben çıkacağım..
2.Bebek - Olmaz ben çıkacağım!...Bak eğer önce sen çıkarsan,ben gelmem kuran çarpsın.Gider,başkasından çıkarım..
1.Bebek - Saçmalama oğlum,ikimiz de burdan çıkacağız...
2.Bebek - (Sahnenin sağındaki annesiyle,babasını farkeder) Şurda birileri var.
1.Bebek - Nerde?
2.Bebek - Aha işte orda!..Kim ki onlar?
1.Bebek - Onlar bizim annemiz-babamız..
2.Bebek - Yok yaa?..Bizim annemiz-babamız?
1.Bebek - Evet..
2.Bebek - Hangisi annemiz?
1.Bebek - Ne demek hangisi annemiz?..Kadın olan annemiz işte.
2.Bebek - O karnı şiş olan?
1.Bebek - Evet..
2.Bebek - Karnı niye şiş ki annemizin?
1.Bebek - İçinde biz varız da ondan.
2.Bebek - Biz mi şişirdik annemin karnını??
1.Bebek - Yok babam şişirdi....Tabi biz şişirdik..
2.Bebek - O adam da babamız mı?
1.Bebek - Evet.
2.Bebek - O hıyar bizim babamız mı??
Ayten - Kamil,canım hıyar çekti...
1.Bebek - Doğru konuş,o senin baban..
2.Bebek - Hadi len,o muşmula suratlı herif bizim babamız mı??
Ayten - Kamil,hıyarı boşver,canım muşmula çekti...
1.Bebek - Nesi var oğlum babamızın?..Gayet yakışıklı,seksi bir adam..
Ayten - Kamil..
Kamil - Efendim?
Ayten - Neden bilmem,sevişmek istiyorum seninle..
2.Bebek - Yok ben doğmuyorum!.Vazgeçtim,doğmak istemiyorum.
1.Bebek - Niye?
2.Bebek - Ne demek niye?..Baksana şunların hallerine?
1.Bebek - Ne varmış hallerinde?
2.Bebek - FAKİR OĞLUM BUNLAR!...
Babamın sırtındaki cekete baksana!..Yakasının yağları parlıyor,gözümü alıyor.Kesin onbeş senedir aynı ceketi giyiyordur..
1.Bebek - Fakir makir,mecbur doğacağız.Kaderimiz buymuş demek ki.
2.Bebek - Oğlum,beni dinle,aptallık yapma,gel,doğmayalım..Bunlar kendilerine doğru düzgün bakamıyorlar,bize nasıl bakacaklar?..
Ben gidiyorum..Buranın başka bi çıkışı var mı?.
1.Bebek - Saçmalama..Otur şuraya..
2.Bebek - Yok valla doğmam.Ben gidiyorum.Arkada bi çıkış vardır belki..
1.Bebek - Otur dedim..Kaderden kaçılmaz.
Kamil - Bişey mi dedin?
Ayten - Ben mi?
Kamil - Kaderden kaçılmaz mı dedin?..Ne kaderi?
Ayten - Ben öyle bişey demedim Kamil,gaipten sesler mi duyuyorsun?
2.Bebek - BABAAA!..
Kamil - Haydaaaa!...Tövbe tövbeee...Tövbe tövbeee...Şimdi de "Babaa" diye bi ses duydum..
Ayten - Ben de duydum Kamil...
2.Bebek - Benim ben!..Ben konuştum..Müstakbel bebeğiniz...
Kamil - Ayten,bebeğin sesini duyuyorum!..Karnındaki bebeğin sesini duyuyorum!..
2.Bebek - Aloo beni duyuyor musunuz?..Korkmayın lan,benim,bebeğiniz...
Ayten - Karnımdaki bebek bize sesleniyor Kamil...Fesuphanallah,nedir bu?
2.Bebek - Yahu korkmayın!....Baba nasılsın?
Kamil - İ..iyiyim oğlum sen nasılsın?
2.Bebek - İdare ediyoruz...Anne sen de iyi misin?
Ayten - İyiyim evladım,iyiyim..Siz nasılsınız,iyi misiniz?.Rahat mısınız orda,bişeye ihtiyacınız var mı?
Kamil - Saçmalama Ayten.Bişey istese nasıl göndericen?...
Buyur oğlum,bişey mi söyleyeceksin?
2.Bebek - Evet baba..Benim doğmadan önce bazı sorularım olacak..
Kamil - Tabi evladım,ne istersen sorabilirsin.
2.Bebek - Doğmamıza bir ay kaldı.Herşey hazır mı?
Ayten - Herşey derken,nasıl yani?
2.Bebek - Bebek odası hazır mı bebek odası?
Ayten - Hazır oğlum,çoktan hazırladık..Sizin için cicili-bicili kıyafetler aldık.
2.Bebek - Cicili-bicili?
Ayten - Evet.Cicili-bicili..
2.Bebek - Bak..Doğarım...Eğer kıyafetler cicili-bicili değilse,cicisiz-bicisizse,karışmam!
Ayten - Yok vallahi cicili-bicili oğlum..Kardeşin yanında mı?
2.Bebek - Yok.Bakkala kadar gitti,birazdan gelecek...Yanımda tabi,başka nerde olacak?
Ayten - Ona da selamımızı söyle.
2.Bebek - Olur söylerim..Annem-babam selam söylüyor..
1.Bebek - Aleyküm selam.Ben de selam ediyorum..
2.Bebek - Oğlum kendin söylesene selamını!.
1.Bebek - Anne!.Baba!..Merhaba..Sizi çok özledim..Kavuşmayı sabırsızlıkla bekliyorum..
Ayten - Biz de oğlum,biz de...Acık daha sabredin,çoğu bitti azı kaldı..
2.Bebek - Baba sen ne iş yapıyorsun??
Kamil - Memurum.
2.Bebek - Memursun?
Kamil - Evet,memurum.
2.Bebek - YOK BEN DOĞMUYORUM ARKADAŞ!...
1.Bebek - Memurun nesi var?..Düzenli,garantili iş,nesini beğenmiyorsun?
Ayten - Bişey mi oldu oğlum?.Bi sorun mu var?
1.Bebek - Kardeşim pek doğmak istemiyor anne..
Ayten - A-aaa,olur mu öyle şey evladım..Çok ayıp.
2.Bebek - Ne doğacam yaaa?..Nereye doğacağım?..Nasıl bir dünyaya doğacağımı bilmiyorum ki.....
Baba,sen nasıl bir babasın?..Çocukları sever misin?
Kamil - Severim tabi.Bizim hanım da hamile,yakında ikiz bebeklerimiz olacak..
2.Bebek - Salak oğlum bizim babamız!...
Peki çocukken babandan dayak yedin mi?
Kamil - Yedim tabi,yemez olur muyum?.
2.Bebek - Yok ben doğmuyorum!..Bu,babasından yediği dayakların acısını bizden çıkarır!..
Ayten - Ben izin vermem çocuğum.Kimse sizin kılınıza bile dokunamaz..Babanız da iyi bir insandır yapmaz öyle bişey..
2.Bebek - Peki başka bişey soracağım..
Kamil - Buyur sor!
2.Bebek - MEMLEKETTE DEMOKRASİ VAR MI??
Kamil - Ne dedi??
Ayten - Bilmem..Ben de anlamadım..
2.Bebek - Demokrasi diyorum,demokrasi..Memlekette demokrasi var mı??
Kamil - Niye sordun ki?..
2.Bebek - Ne demek niye sordun?..Nasıl bir ülkeye doğacağız?..Özgür yaşayabilecek miyiz?..Doğuştan gelen haklarımızı kullanabilecek miyiz?..
Kamil - Oğlum biz gariban bir memur ailesiyiz.Bizim demokrasiyle memokrasiyle bi işimiz olmaz..Demokrasi zenginin ihtiyacı..Parasına kimse dokunmasın,gönlünce yaşasın diye..
2.Bebek - Peki teklifiniz ne?
Ayten - Ne teklifi?
2.Bebek - Niye dünyaya gelelim?..Bize bir sebep söyleyin!
Ayten - "SEVGİ!..."
2.Bebek - Anlamadım ne?
1.Bebek - "Dergi" dedi galiba..
Ayten - Yok oğlum,dergi demedim,Sevgi dedim,sevgi!..
2.Bebek - O ne ki?
Ayten - O,bu işte!...(Karnını okşar,bebekleri dışarıdan sever)
2.Bebek - N'oluyo yaaa?..N'apıyosun?..Yapma hoşuma gidiyo!
Ayten - İşte sevgi budur evladım..Dışarıdan bile hissediyorsun,bir de sizi kucağımıza aldığımızı,size dokunduğumuzu,sarıldığımızı düşünün!.
Bu herşeye değer..Sevgi herşeye değer..
Ne diyosunuz?..Doğacak mısınız?
2.Bebek - Fena değilmiş lan..Çok hoşuma gitti..Ne demiştin?.Sergi mi??
Ayten - Hayır,"Sevgi.."
2.Tamam bize bi dakka müsaade et...
(Kürsüdeki hakimlerin birbirlerinin kulaklarına fısıldamaları gibi,bir süre birbirlerinin kulaklarına fısıldayıp,mırıldanarak tartışırlar)
Tamam..Kararımızı verdik!..
Ne olursa olsun,her şartta,her koşulda bizi seveceğinize söz veriyor musunuz?
Ayten - Veriyoruz.
Kamil - Veriyoruz.
2.Bebek - O zaman biz de DOĞUYORUUUUUZZZ!...
(Ayten sevinip,aniden ayağa kalkınca,erken doğum başlar)
Ayten - YAŞASIN!...AAYY...AYYY..Geliyo!.
Geliyo Kamil!.Erken doğum!..Çabuk!..Çabuk hastaneye!..
(Kamil koluna girip sağdan çıkarırken...)
2.Bebek - Dur biz de yardım edelim!...
(Yanlarına giderler,hep birlikte çıkarlar...)TUTUN BANA
(Evde...Evin 30 yaşındaki bekar kızı Berna salonda,elinde temizlik beziyle sağı-solu temizliyor...Neşeli değildir..Temizlik yaparken skecin ismindeki şarkıyı mırıldanır...
Bir süre sonra annesi girer)
-- Berna kızım,burda mısın?..
-- Burdayım anne..
-- N'apyosun?.Temizlik mi yapıyorsun?
-- Evet anne,temizlik yapıyorum.Ne oldu,bişey mi var?
-- Yooo...Bulaşıkları hallettin mi diye soracaktım..
-- Hallettim anne..
-- Çamaşırlar bitti mi?
-- Bitti anne..
-- Kuruttun,ütüledin,yerlerine yerleştirdin?
-- Yerleştirdim anne..
-- Yemek işini de hallettin?
-- Hallettim anne..
-- İyi o zaman,her iş bittiyse,kocanı da al da,çıkın gezin dolaşın,hava alın biraz..
-- Anne dalga geçme lütfen..
-- Doğru ya...Sen evli değildin...Kocan derken,sevgilini,erkek arkadaşını kastetmiştim...Telefon et de,gelsin seni biyerlere götürsün..Sinemaya falan gidin.
-- Anne dalga geçme!..
-- Doğru ya...Senin,sevgilin,erkek arkadaşın falan da yok...
-- Yok anne..
-- Allah Allah,niye acaba?...Yaş kaç oldu kızım??
-- 30 oldum anne..Noolmuş?
-- Kızım inat etme,şu Hamdi bey'i bi gör..Bi tanışın,bi konuşun,belki kanın kaynar,hoşuna gider,seversin...Hemen karar vermen şart değil,sadece git,bi görüşün..
-- Hayır anne..Söyledim sana,adam çok çirkin..
-- Sanki sen çok güzelsin?
-- Ben de onu diyorum,o çirkin,ben çirkin,fizik yasalarına aykırı,iki çirkin birbirini iter.
-- O zaman şu Bakkal Nuri'nin oğluyla bi görüş.
-- Olmaz.O da çok genç..
-- O zaman,Nuri'nin babasıyla görüş,yaşlılardan hoşlanıyorsan..Adamın geçen sene karısı öldü,evlenecek birini arıyor diye duydum..
-- Olmaz anne,o da çok yaşlı..
-- Nuri'nin kendisi diyeceğim ama o da evli...Nuri'nin kayınbiraderi var Sabri diye..
-- Biliyorum anne..Olmaz o..Gördüm onu.Basketbolcu gibi,çok uzun boylu..
-- Onun kardeşi var..?
-- O da çok kısa..
-- Hüseyin?
-- Çok zayıf.
-- Mehmet?
-- Çok şişman.
-- Armut?
-- Sapı var.
-- Üzüm?
-- Çöpü var.
-- Ama sen de kızım...Herkese olmaz diyorsun!...Bildiğim başka erkek kalmadı valla...Eğer ilgini çekerse,Filiz diye bi kız var...
-- Anne saçmalama!..
-- Ama kızım sen de bi karar ver!..Evlenecek misin,evlenmeyecek misin?..
-- Evleneceğim anne...Ama önce göreceğim..Sonra tanışacağım...Sonra aşık olacağım..Sonra evleneceğim..Ben ruh ikizimi arıyorum..Doğru erkeği arıyorum..Aşk arıyorum..
-- Kızım,evlendikten sonra da aşık olur insan..Bak bana?...Evlenmeden önce babanı hiç tanımıyordum,şimdi ondan başkasını gözüm görmüyor..
(Kocası Ramazan girer...Kaba-saba,kıro bir adamdır..)
-- Lan Asiye!..İki saattir seni bekliyom lan tükanda...Niye getirmiyon lan yemeğimi tükana?
-- Unuttum Ramazan...Konuşmaya daldık kızla...Şimdi hazırlarım sefertasını..
-- Kodum mu oturturum valla!...(Yumruğunu kaldırır) Hele bi daha unut yemeğimi?..
-- Bu mudur anne?.."Babandan başkasını gözüm görmüyor" dediğin,bu mudur?
-- Budur..Görmüyon mu herifi?..Sıkıyorsa,dönüp de başkasına bak bakayım..
-- Lan hala ne duruyon?..Hazırlasana yimeğimi!..
-- Tamam,tamam,hazırlıyorum...(Çıkar)
-- Senin kaşıntın ne kızım?..De bakayım bana..
-- Benim bi kaşıntım yok baba,kaşınan sensin!..
-- Lan sen ne biçim konuşuyon lan babanla?...(Yumruğunu kafasının üzerine kaldırır) Kodum mu,yapışırsın duvara!
-- Baba,şu yumruğunu kaldırıp da,tepemde tutma!.Vuracaksan vur!..Vurmayacaksan,demokles'in kılıcı gibi...
-- Alış alış,dayağa alış...Anan yaşlandı,yarın bigün ölüp gider.Senin de evlenmeye niyetin yok madem,bu evde kalacaksan,dayağa alışacaksın..Lan Asiyeee..Hazır mı yimeğim?..Acımdan geberiyom,eli kırılasıca,acele etsen ya!...(Çıkar)
-- "Açlıktan geberiyorum" diyeceğine, "Acımdan geberiyorum" diyor...Doğru söylüyor aslında..O kadar mutsuz ki,acısından geberiyor,farkında değil...
Annemin de beni evlendirmek istemesinin sebebini anlıyorum.."Ben öldüm,sen kaç,kendini kurtar" demek istiyor...
Kaçsam nereye kaçacağım?..
Baba evinden,kocaevine...
Ne farkı var ki?..
İkisi de aynı ev..
Evlilik değil, "Evden-eve nakliyat..."
Bari ufak-tefek biriyle evleneyim de,iki tokat atarsa,bi tane de ben ona çakarım...
Öffff...Öyle yorgunum ki...Ruh yorgunuyum..Hayat yorgunuyum...Yaşayamamaktan yoruldum....
(İskemleye çöker)
Bugün de amma çok iş yaptım...
(Oturduğu yerde yorgunluktan başı önüne düşer,uyuklamaya başlar...)
(Işıklar loş hale gelir..).
(Sahneye yakışıklı genç bir adam girer,Berna'yı dürter,uyandırır.)
-- Sen de kimsin?!
-- Sakin oll..Şu anda uyuyorsun...Rüya görüyorsun..
-- Yemin et!
-- Kuran çarpsın.
-- Sen kimsin?
-- Hani bazı insanların rüyalarında gördükleri "Ak sakallı ihtiyar" var ya?..
-- Sen o musun?
-- Hayır,ben o ak sakallı ihtiyarın oğluyum.Babamın işi çıktı,yerine beni gönderdi..
-- Gerçekten mi?
-- Hayır,şaka yapıyorum...Ben,senin gibi bekar ve mutsuz kızların rüyalarına giren, "Ak sakalsız genç adamım..."
-- "Ak sakalsız genç adam?..
-- Evet..
-- Ne işin var peki rüyamda?.
-- Bana tutunman için geldim...
-- Nasıl yani?..
-- Tutun bana....(Elini uzatır,iskemleden kaldırır) Ben senin,uyanıkken yaşadığın hayata katlanabilmen için,uyurken tutunabileceğin hayalinim...
-- Çok yakışıklısın...
-- Sen de çok güzelsin...
-- Yalancı...
-- Yalan söylemiyorum...Ben herkese istedikleri gibi görünürüm,onları da istedikleri gibi görürüm...
Şu an nasıl hissediyorsun kendini?
-- Kuş gibi...
-- Tutun bana...Dans edelim..Dans etmeyi sevdiğini biliyorum..
-- Nerden biliyorsun?.
-- Uzatma!.Biliyorum işte.....
(Fondan Sezen Aksu'nun sesiyle "Belki şehre bir film gelir" şarkısı girer...Işık giderek kararır,dans ederek,karanlıkta kaybolurlar........)BALTACI-KATERİNA
(Mehter marşı...Baltacı Mehmet Paşa'nın çadırı...Baltacı önde,paşalarından biri arkasında,Osmanlı kıyafetleri içinde,soldan girerler...)
BALTACI -- Bre paşa!...Söyle bakalım,senin düşüncen nedir?...
Rus çarı deli Petro,savaşı kaybedeceğini anlamış,bizimle barış yapmayı istemektedir!...
Kendisinden her ne talep eder isek,vermeyi kabul etmektedir...
Ben,Baltacı Mehmet Paşa!..
Rus Çarı'nın bu isteğini kabul etmeyi düşünmekteyim..Lakin....
KASIM PAŞA -- Lakin?..
BALTACI -- Ne lakini?
KASIM PAŞA -- Yok,siz lakin dediniz,onu diyorum..
BALTACI -- Lakin,savaş konseyinin içinde,savaşa sonuna kadar devam etmekten yana olanlar da vardır...
Sen ne dersin Kasım Paşa?..
Rus çarı,arzumuz gibi hareket ederse,barışa müaade edelim mi,savaşa devam mı edelim?..
KASIM PAŞA -- Paşam...Rus Çar'ı Deli Petro,eğer taleplerimize boyun eğer,şartlarımıza razı olursa,barış yapmak bizim için en hayırlısıdır..
BALTACI -- Haklısın..Barış yapalım!.
KASIM PAŞA -- Lakin...Moskof ordusu tamamen elimizdedir..Direnecek kuvveti kalmamıştır..Hepsini kılıçtan geçirip,Moskof diyarına yürümek de bizim için hayırlı olabilir.Bu fırsat bir daha elimize geçmeyebilir..
BALTACI -- Haklısın..Savaş yapalım!..
KASIM PAŞA -- Lakin...Önümüz kış.. Muharebe fazla uzarsa,burada uzun zaman barınamayız..Barış yapmak daha hayırlı görünüyor..
BALTACI -- Haklısın..Barış yapalım!..
KASIM PAŞA -- Lakin...Şimdi barış yaparsak,Deli Petro tez zamanda eski kuvvetini toparlar,Osmanlı üzerindeki ihtirasına kaldığı yerden devam eder...
BALTACI -- Haklısın..Savaş yapalım!..
KASIM PAŞA -- Lakin...Savaş fazla uzadı..Yeniçerilerde bıkkınlık ve metal yorgunluğu alametleri başladı...Eğer hemen barış yapmazsak,savaşı kaybedebiliriz..
BALTACI -- Haklısın..Barış yapalım!.
KASIM PAŞA -- Lakin...
BALTACI -- LAN SOKACAM SENİN LAKİNİNE!!..
Lakin lakin..Ne lakini?!
Karar ver oğlum,savaşacak mıyız,savaşmayacak mıyız?!
(Mehter marşı müziği çalan bir cep telefonu sesi duyulur)
BALTACI -- Telefonun çalıyor!
KASIMPAŞA -- (Telefonunu çıkarır,kulağına tutar) Benimki değil paşam,sizinki çalıyor..
(Baltacı Mehmet Paşa kaftanının cebinden söylenerek cep telefonunu çıkarır)
BALTACI -- Ulan bu saatte...savaşın ortasında...kim bu arayan?..
Alooo?...Efendim?..
Ben sana beni bu numaradan arama demedim mi??..
KASIM PAŞA -- Kimdir paşam?
BALTACI -- Sanane!..Git,savaş konseyini topla,bi karar verin,kararı da bana bildir!
KASIM PAŞA -- Ne yönde bir karar almamızı istersiniz paşam?
BALTACI -- Senin fikrin nedir?
KASIM PAŞA -- Ben savaşalım derim.Lakin...
BALTACI -- Lan git!..Adamı hasta etme!.Kasım paşa mısın nesin!..Kararsız Kasım!..Çık git,tamam...
(Kasım paşa,eğilerek selam verir,geri geri çıkar)
Tabi...Padişaha hesap verecek olan sen değilsin..Senin adın Kasım Paşa..Senin için herşey kasımpaşa...
(Telefona döner..Arayan Rus Çariçe Katerina'dır)
Buyur Katerina!...Bişey mi oldu?
(Bir köşede,lokal ışık altında Rus Çariçe'si Katerina belirir..Kulağında telefon..)
KATERİNA -- (Bozuk şiveyle) Nasılsın Baltacı Mehmet pasam?...Seni çok özlemisim..
BALTACI -- Senin o bozuk şiveni yerim ben!..
KATERİNA -- Sivem bozuktur,dikkat et,zehirlenmeyesin...(Güler)
BALTACI -- (Güler) Buyur Çariçem..Bişey mi isteyeceksin?
KATERİNA -- Yok pasam...Seni çok özlemisim,onun için rahatsız ettim..
Son bulusmamızın üzerinden on ay geçmis,sana anlatacağım çok sey var.. Hepsini içimde biriktirmisim.Seninle bulusup,hepsini sana anlatıp,bosalmak,rahatlamak isterim pasam..
BALTACI -- Çok meşgulüm Katerina,telefonda boşalamaz mısın?
KATERİNA -- Olmaz pasam...Anlatacaklarım çok özeldir..Kulağına fısıldamak isterim...Sen de istersen benim kulağıma ask sözleri fısıldarsın..
BALTACI -- "Ask" değil Katerina,"Aşk..Aşk.."
KATERİNA -- Öyledir pasam ama ben "ş" harfini söyleyemiyorum...
BALTACI -- Ama çok meşgulüm Katerina..Savaşın en kritik safhasındayız şu an.
KATERİNA -- Ne zaman bitecek bu savas Pasam?
BALTACI -- "Savas" değil yahu.."Savaş..Savaş..."
KATERİNA -- Ama dedim sana pasam, "ş" harfini söyleyemiyorum..Dilim dönmüyor...Seninle bulusunca ben sana dilimi gösteririm,sen bakarsın benim dilime ne olmus?...Başka ağrıyan,sızlayan taraflarım da vardır her tarafımı gösteririm sana..
BALTACI -- Ulan,bu yaştan sonra dinden imandan çıkaracak bu kadın beni...
Savaştan sonra görüşelim Katerina..Şu anda kritik bir karar vermek üzereyiz..Sizi şimdi mi öpelim,yoksa sabaha mı bırakalım,onu tartışıyoruz..
KATERİNA -- Savas iyi bisey değildir pasam...Savas yapmayın..Barıs yapın..Analar ağlamasın..
BALTACI -- Kapatmam lazım Katerina,namaz vaktim geldi..Beni sonra tekrar ara..
Veya ben seni arayayım,sana yazmasın..Zaten size yazmış yazacağı kadar..
Haydi hoşçakal!
KATERİNA -- Görüsürüz pasam..
(Baltacı telefonu kapatır,cebine koyar)
BALTACI -- Abdest alıp,namazımı kılayım...
İBRİKÇİBAŞI!.
SABUNCUBAŞI!.
HAVLUCUBAŞI!...
(Diye seslenerek dışarıya çıkar...)
.........
(Katerina'nın çadırı..Deli Petro girer..Kafasında huni vardır...)
PETRO -- Ne yapacağız Katerina,ne yapacağız?!..(Panik halindedir)
Osmanlı ordusu bizi çembere aldı..Yok edecekler..Hepimizi öldürecekler!..
Ordumu en modern silahlarla donattım,en iyi askerlerimle yola çıktım ama yenildik!..
Bittik!..Mahvolduk!...
Bizi çembere aldılar!..Çemberi yarıp çıkamıyoruz!...Hepimiz ölüceez!..Hepimiz ölüceeezz!...
KATERİNA -- Sakin ol Deli Petro!..Buluruz bir çaresini...
PETRO -- Bana deli Petro deyip durma!..Bana düşmanlarım deli Petro der..Ben,Rus Çarı Büyük Petro'yum!....
Hepimiz ölüceez!..Hepimiz ölüceez!..
Komutanlarım söylemişlerdi bana!..Keşif yapmadan ilerlemeyelim demişlerdi!..Dinlemedim onları!...Komutanlarımı dinlemedim!..Çok güvendim kendime!...
Hepimiz ölücez!..Hepimiz ölüceezz!..
(Panik halinde sağa-sola atak yapar)
KATERİNA -- Benim bir planım var Petro...
PETRO -- Getir yiyelim.
KATERİNA -- Neyi?
PETRO -- Pilavı.
KATERİNA -- Pilav demedim,plan dedim..
PETRO -- Neymiş o?
KATERİNA -- Ben tek başıma Baltacı Mehmet Pasa'nın çadırına gideceğim...
PETRO -- Niye?
KATERİNA -- Tek başına sokağa çıkmaktan korkmadığımı ispat etmek için...
Niye olacak?..Baltacı Mehmet Paşa'yı kadınlığımla etkilemek için...Onu kadınlığımla etkileyeceğim,savaştan vazgeçirmeye çalışacağım...
PETRO -- Hani sen "ş" harfini söyleyemiyordun?
KATERİNA -- Onu Baltacı Mehmet Paşayı tahrik etmek için yaptım.Türk erkekleri bozuk şiveli kadınlardan hoşlanıyorlar.
Zaten rus kadınlarına bayılıyorlar,bir de şivesi bozuk oldu mu hiç dayanamıyorlar..
PETRO -- Bu plan,güzel bir plan Katerina..
Ama Baltacı Mehmet Paşa çok yaşlı bir adam..Seksen küsür yaşında..Senin kadınlığından etkilenir mi?..
Etkilense ne yapacak?.Sana gücü yeter mi?
KATERİNA -- Yeter yeter!...Adam seksen küsür yaşında ama dünyanın en iyi yetişmiş ordusunu,Rus ordusunu yendi,benimle mi başa çıkamayacak?..Bana küsuratı yeter.....
.........
(Baltacı'nın çadırı...Baltacı..Kasım Paşa girerler...)
BALTACI -- Ne yaptınız Kasım Paşa?..Savaş konseyimiz kararını verdi mi?..Savaşıyor muyuz,barış mı yapıyoruz?..
KASIM PAŞA -- Savaş konseyi savaştan yanadır paşam..
BALTACI -- Savaşıyor muyuz yani?
KASIM PAŞA -- Hayır paşam,savaşmıyoruz..
BALTACI -- Savaş konseyi savaştan yanadır,demedin mi?
KASIM PAŞA -- Tabi öyle olacak.Çünkü o savaş konseyi...
Savaş konseyi savaşalım deyince,ben de barış konseyini topladım,tabi doğal olarak onlar da oybirliğiyle barış kararı verdi..
BALTACI -- İyi yapmışsın..Ben de zaten savaşmaktan yoruldum..Savaş savaş nereye kadar?..Sigortası yok,emekliliği yok..Savaşma saatleri düzensiz...
KASIM PAŞA -- Lakin Kırım Hanı'nın bazı itirazları oldu..
BALTACI -- O zaten herşeye itiraz ediyor..Ne yapsak beğendiremiyoruz.Kesin Chp'lidir...
Ne diyor peki?
KASIM PAŞA -- Kırım hanı diyor ki, "Zafere bir adım kaldı..Moskof ordusu perişan..Petro yavşağına güvenilmez..Eğer barış yapar da onu serbest bırakırsak,daha sonra bütün hristiyan avrupayı arkasına alır,daha büyük bir kuvvetle Osmanlıya yeniden saldırır" diyor...
BALTACI -- Ulan Kırım Hanı!..Kırım geldin,kırım gideceksin!...
Biz haybeden barış yapmayacağız ki...Barış şartı olarak Petro'nun elinde avucunda ne varsa alacağız,Petro elli sene kendine gelemeyecek..
KASIM PAŞA -- Peki elli sene sonra?
BALTACI -- O zaman da ben ölmüş olacağım.Banane!...
Ayrıca şu da var..
KASIM PAŞA -- Ne var?
BALTACI -- Eğer savaşa devam edersek,düşmanı meyus ederiz ve o yeis haliyle,can aşkına,başka türlü ahvalin zuhuruna sebebiyet veririz..
KASIM PAŞA -- Hiçbişey anlamadım.
BALTACI -- Ben de anlamadım..
(Yine mehter marşı müziği çalan cep telefonu sesi duyulur)
BALTACI -- Telefonun çalıyor!
KASIM PAŞA -- Sizinki paşam..
BALTACI -- Nerden biliyorsun benimki olduğunu?..Herkesin telefonunda mehter marşı var..
(Telefonunu çıkarır.)
Benimkiymiş...
(Telefonu kaldırıp,kimin aradığına bakar)
Padişah arıyor!..
Ssst!..Şşşt!.
İstanbul'dan padişah arıyor..
Padişah Üçüncü Ahmet!..Üç seferdir arıyor,bu sefer açmam lazım...
(Açar)
"Buyrun Padişahım?..
Evet Padişahım...
Rus ordusunu çembere aldık bekliyoruz...
Hayır,rus ordusuna çember almadık,rus ordusunu çembere aldık..
Neyi mi bekliyoruz?..Şeyi bekliyoruz..Rus ordusunun teslim olmasını bekliyoruz...
Tamam Padişahım!..
Olur Padişahım!..
Başüstüne Padişahım!..
Derhal Padişahım!...
Padişahım çok yaşa!..
(Telefonu kapatır)
Padişahımız üşütmüş,hapşırdı,onun için "Çok yaşa" dedim..
Yoksa beni bilirsin,ben yağcılığı sevmem..
KASIM PAŞA -- Ne diyor Padişahımız efendimiz?
BALTACI -- Padişahımız efendimiz,bu gecikmenin sebebini merak ediyor...Gecikmenin bedeli olarak birkaç kelle istiyor..Göndereyim mi senin kelleni Padişaha?.
KASIM PAŞA -- Ferman padişahınsa,kelle bizimdir...
BALTACI -- Var git,konseyi tekrar topla,kesin kararı bana bildir!..
KASIM PAŞA -- Başüstüne paşam!...(Çıkar)
(Rus Çariçe'si Katerina girer...)
KATERİNA -- Pasam?!..
BALTACI -- Katerina?!...Senin ne işin var burada..benim çadırımda?
KATERŞİNA -- Senin olmaya geldim pasam!..
BALTACI -- Senin olmaya derken?...Nasıl yani?
KATERİNA -- Ne istersen yapmaya geldim!..
BALTACI --Ne istersem??
KATERİNA -- Ne istersen..
BALTACI -- İstediğim herşeyi yapacak mısın?
KATERİNA -- Evet...İstediğin herseyi yapacağım...
BALTACI -- Ben irmik helvasını çok severim...Bana irmik helvası yapabilir misin?..
Bak,istediğin herşeyi yaparım dedin!..
KATERİNA -- Yaparım...Onu da yaparım..
(İşveli hareketlerle Baltacıya yaklaşır,üzerindeki pelerini çözüp,üzerinden bırakır)
Ne istersen yaparım...Yeter ki sen savası sona erdir..
BALTACI -- "Savas" değil, "Savaş.."
KATERİNA - (Baltacı'ya sokulur,dokunup tahrik etmeye çalışır) Bayılıyorum sana Mehmet pasa...Senin için ölüyorum..Sen benim için doğru erkeksin..
BALTACI -- Katerina yapma,ayıp..Sen benim kızım olacak yaştasın..
Yapma,ben sevmem böyle şeyleri.
KATERİNA -- Nasil seyleri?...(Üzerine gider)
BALTACI -- Katerina yapma diyorum bak,kalbini kırarım.
KATERİNA -- Kalbimi kır..Acıma..Parçala beni...Bu bizim kaderimiz..Ben burda seninle seviseceğim,sen de bizi affedip savaşmadan geri döneceksin.Tarih böyle yazacak..Tarihe karsı gelemezsin!..
BALTACI -- Yok öyle bişey Katerina..Tarih yanlış yazıyor..Seninle aramızda bişey olmayacak..Hepsi popüler tarihçilerin uydurması...Ben sekseniki yaşındayım.O defteri kapattım.
KATERİNA -- Ben sana yeni defter açarım,sen hiç merak etme..
BALTACI -- Yapamam Katerina,ben evliyim..Benim bir haremim var.Karılarımı aldatamam!..
KATERİNA -- Mehmet!..
BALTACI -- Yapma!..
KATERİNA -- Baltacı Mehmet Pasa!..Baltanı göster bana!..Baltanı görmek istiyorum!..
BALTACI -- Kızım bak git!..
(Katerina üzerine gider,Baltacı geri geri kaçar,çıkarlar...)
(Dışarıdan sesleri gelmeye devam eder)
KATERİNA -- Baltacııı...
BALTACI -- Kızım yapma diyorum...
Çıkarma elbiselerimi...
Yapmaa..
Yapmaaa...
Bak dinliyo mu?.
Yapmaaa...
Yap.......
(Bir top sesi duyulur)
(Ardından Mehter marşı..)
(Baltacı toparlanarak içeri girer)
BALTACI -- Kasım paşaaa!..
Savaş bitti,geri dönüyoruz!....
Zaten benim savaşacak halim de kalmadı......
(Mehter müziği...Işık...)BULMACA
(Evde..Hüsnü bey koltuğunda katladığı gazetenin bulmacasını çözüyor..Karısı da yanında örgü örüyor...)
-- Yine takıldım gazetenin bulmacasına...
Koymuşsunuz gazeteyi gözümün önüne,sehpanın üzerine...En üstte de bulmaca eki...
Sanki bana meydan okuyor...
Meydan okunmasına da hiç tahammülüm yoktur,hemen karşılık veririm...
Halbuki bulmacaları hiç sevmem...
Çözüyorsun da ne oluyor?..Neyi kanıtlıyorsun?..Bilgili olduğunu mu?..
Bilgiliysen,bilgini kendine sakla!..
İnsan kendine bile bilgiçlik taslamamalı...
Bulmacalar zaten genellikle aptal tuzağıdır..Hep kolay şeyler sorarlar..Bilin de,kendinizi bilgili,kültürlü,önemli biri sanın diye...
Şu soruya bakar mısınız Allahaşkına?...
"Su sesi..."
Bunu bilmeyecek ne var?..Su sesi : Şırıl...
-- Ne dedin Hüsnü?..
-- Sana demedim...İnsanların zekalarıyla alay ediyor bunlar..
-- Ne soruyolar?
-- Su sesi...
-- Kaç harfli?
-- Beş harfli.
-- Şırıl'dır..
-- Şırıldır tabi,başka ne olacak?...Yok...Şırıl olmuyor...
-- Nasıl olmuyo?..Beş harfli demedin mi?
-- Evet ama olmuyor işte..Ben de şırıl biliyordum,demek ki değilmiş..
-- Beş harfli mi dediydin?
-- Evet..
-- Yukardan aşağı mı,soldan sağa mı?
-- Ne farkeder Necmiye,su sesi işte..
-- Hayır yani,yukardan aşağı musluktan akan suyun sesi mi,soldan sağa akan dere suyu mu?.İkisi farklı farklı ses çıkarır,ondan dedim..
-- Öyle bişey yazmıyor,su sesi diyor..
-- Lıkır'ı bi dene bakayım olacak mı?
-- Lıkır mı?..
-- Evet..Suyu lıkır lıkır içersin ya...
-- Bakayım oluyor muu...Hayır,olmuyor,başka bişey olacak..
-- Olması lazım Hüsnü..Lıkır beş harfli işte..
-- Olmuyo Necmiye,baktım,olmuyo..
-- Gulüp'tür o zaman..
-- Kulüp mü??
-- Kulüp değil,gulüp...Şişeden su içerken "gulüp..gulüp..gulüp" diye ses çıkar ya...Şişeden
su içerken çıkan ses diye mi soruyo?
-- Hayır,sadece "Su sesi" diyor..
-- Gürül'dür o zaman..Gürül gürül akar ya su?..
-- Yok..Gürül de olmuyor...
-- Olmuyorsa boşver Hüsnü,bulmak zorunda mısın?.
-- Hayır canım,ne münasebet,mecbur değilim elbet..Ama su sesi ne olabilir ki?..
(Torun Ayşe gelir..).
-- Babaanne n'apıyosunuz?
-- Deden bulmaca çözüyor da kızım,bi soruda takıldı..
-- Bişeye takılmadım Necmiye..Şunu bulayım,bırakacağım zaten..Hiç sevmem bulmacaları...
-- Soru ne dedecim?
-- Su sesi.
-- Kaç harfli?
-- Beş harfli.
-- İçme suyu mu,musluk suyu mu?
-- Kızım,ne farkeder??
-- Ama dede,içme suyu daha temizdir,başka türlü ses çıkarır.Oysa ki musluk suyunun içinde bisürü mikrop,bakteri falan olduğu için,o mikropların,bakterilerin sesleri de su sesine karışır,başka türlü ses çıkar..
-- Mikroplarla,bakteriler ses mi çıkarıyorlar?
-- Çıkarmıyorlar mı?
-- Okuyorsunuz ama nerenizle okuyorsunuz bilmiyorum ki...
(Oğluyla karısı işten gelirler..).
-- Hayırdır baba,bulmaca mı çözüyorsun?..Hani sen sevmezdin bulmacaları?
-- Yok yahu,koymuşsunuz bulmacayı gözümün önüne...Bitirmeden bırakırsam kafama takılır diye..
-- Soru ne?
-- Su sesi..
-- "Haşşşşş!.."
-- Noluyo oğlum???
-- Su sesi demedin mi?..Su sesi : "Haşşşşş..."
-- Oğlum,haşşş diye su sesi mi olur,saçmalama..
-- Bi bakıver Hüsnü?..Belki de haşş'tır..
-- Allah Allaaah...Yahu,haşşş diye su sesi mi olur?..
-- Valla sen bilirsin baba ama hamamda haşşş diye dökünüp de yıkanıyo insanlar..
-- Tövbe tövbeee..Olmuyo işte,haşş değil..Hem haş kaç harfli ki?
Gelini (Oğlunun karısı) :
-- "Pıtpıt" olmasın baba?
-- Pıtpıt mı??
-- Dün mutfağın musluğu damlatıyordu pıt pıt diye,ordan aklıma geldi..
-- Pıt pıt olmaz kızım,pıt pıt altı harfli..Bize beş harfli su sesi lazım..
-- "Fışır" ı bi deneyin babacım,oluyo mu acaba?
-- Fışır ne kızım??
-- Ay Hüsnü,sen de hemen herşeye karşı çıkma!..Bi bak,belki de fışır'dır..Fışır,fışkıran suyun sesi mi kızım?
-- Evet annecim..
-- Fışır oldu mu Hüsnü?
-- Olmadı..Fışır değil,başka bişey olacak..
-- Benim karnım acıktı!.
-- Tamam kızım,şu su sesini bulalım da bi...
-- Baba,Şakır'ı denesene..
-- Şakır mı??
-- Yağmur yağar ya şakır şakır?..
-- Bak o olabilir,hem beş harfli..
-- Kesin şakır'dır..
-- Şakır değil,olmuyor...
-- "Cılop" u dene Hüsnü?..Suya taş atarsın,cılop diye ses çıkar ya?..
-- Clop dört harfli Necmiye..
-- Nasıl dört harfli?..C..ı..l..o..p...Beş harfli.
-- Necmiye,söylerken beş harfli de,yazarken dört harfli..
-- O zaman sen de yazma,söyle!.
-- Kime söyleyeceğim?
-- Gazetenin telefon numarası yok mu orda,ara,söyle..
-- Saçmalama Necmiye...
-- Allah Allah,nedir acaba su sesi?..
-- Su sesi..Su sesi..Su sesi..Su sesi?...
-- Su sesi..Su sesi..Su sesi..Su sesi?..
-- Su sesi..Su sesi..Su sesi..Su sesi..Su sesi?...
-- Anne,karnım acıktııı!..
-- Kızım sabret azıcık,şu su sesini bulalım hele?.Su sesi..Su sesi?..
-- Su sesi..Su sesi..Su sesi?...
-- Anne yaaa?...
-- Kızım sen kızı mutfağa götür,yedir bişeyler,biz buluruz su sesini..
-- Tamam anne...
-- Su sesi..Su sesi..Su sesi..Su sesi?...
-- Şıkır!.
-- Şokur!.
-- Fokur!
-- Haşırt!
-- Şorrrr!
-- Şarrrr!..
-- Yürüyün mutfağa gidiyoruz,suyun sesini yerinde dinleyip öğreneceğiz...
(Çıkarlar..Mutfaktan sesleri duyulur..)
-- Tırrrrrrr!..
-- Oğlum,tırrr diye su sesi olmaz..Su evye'ye çarpıyor da o ses çıkıyor,hele biraz aksın bakalım..
-- Açayım mı biraz daha musluğu Hüsnü?
-- Aç bakalım..
-- Şırrrrr!
-- Şurrrr!
-- Şorrrr!
-- Beş harfli olacak ha?..Beş harften fazla olan sesleri dikkate almayın...
-- Böyle olmuyo baba,su lavaboya çarpıyo,hangisi su sesi,hangisi lavabo sesi anlaşılmıyo..
-- Ne yapıcaz peki?
-- Sürahiden,süngerin üzerine boşaltalım suyu,daha sessiz olur,suyun gerçek sesini duyabiliriz..
-- İyi fikir..Necmiye,doldur sürahiyi..Kızım ver ordan süngeri...
-- "Ssssss" diye bi ses çıkıyo Hüsnü..
(Hüsnü tek başına girer..)
-- Olmadı..Bulamadık..Ne yaptıksa beş harfli su sesinin ne olduğunu bulup da bulmacaya yerleştiremedik..
Trabzonda yaşayan abimi aradım,su sesini ona sordum..Köyde yaşadığı için orda her türlü su var..Irmak,dere,çay,kuyu,köy çeşmesi,yalak...Ondan da bi sonuç çıkmadı..
Sabaha karşı üçe kadar oraya uygun bir su sesi bulmaya çalıştık,bulamadık..
Yattık ama beni uyku tutmadı,şırıl,mırıl,foşurt,fışırt diye diye sabahı ettim...
Sabah olunca koştum bakkala,su sesinin ne olduğunu öğrenmek için ertesi günkü gazeteyi aldım...
Açtım,bulmacanın cevaplarına baktım,su sesi "Şırıl" mış...
Halbu ki biz şırıl'ı bulmuştuk ama onunla bağlantılı bir sorunun cevabını yanlış yazmışım,o yüzden şırıl'ı oraya
yerleştirememişiz...
Hiç sevmem bulmacaları da,meydan okunmasına dayanamıyorum ondan...
(Elindeki gazetenin bulmacasına bakarak)
--Neymiş bu?.."Bir nota..." Bunu bilmeyecek ne var?..Do...Fa...La...Re..MBEN SANA ZENGİN OLAMAZSIN DEMEDİM Kİ!..
-- Selamün aleyküm!.
-- Aleyküm selam...
-- Nasılsın baba?
-- İyiyim...Nerdesin sabahtan beri?.Seni arayıp duruyorum..
-- Neden?.Bişey mi oldu?
-- Yooo..Sadece arıyorum..
-- Baba,ben Mitat...
-- Eee?.
-- Bi hoşgeldin demek yok mu baba?..Yirmibeş senedir burda değilim unuttun mu?.İstanbula çalışmaya gittim ya?
-- Şimdi de geldin mi?
-- Geldim.
-- Çok para kazandın mı?
-- Kazandım baba..Çok çalıştım,çok kazandım,çok zengin oldum..
-- Çalıştın da zengin oldun?
-- Evet..
-- Yalan söyleme,ben bu yaşıma geldim çalışarak zengin olan kimseyi görmedim...Kapıdaki araba senin mi?
-- Benim..Dikkat ettiysen plakada adım yazılı : " 34 Mitat 1342 "
-- Ne kadar zengin oldun,ne kadar paran var?
-- Bilmiyorum baba..Ne kadar param var diye merak ettim,geçen Ocak ayında saymaya başladım,Hazirana gelince yoruldum,bıraktım.Acayip zengininim.Forbes dergisi beni kapak yaptı.
-- Niye?.Kapak yapacak kağıt bulamadılar mı?
-- Öyle değil baba,en başarılı, en zengin işadamlarından bahseden ekonomi dergisi.Kapağa benim fotoğrafımı bastılar,bir de röportaş verdim.
-- Kime verdin?
-- Dergiye verdim.
-- Kaça verdin?
-- Neyi?
-- Löportajı.
-- Löportaj değil,röportaş..Anlayacağın,öyle böyle değil,çok zenginim.
-- İyi de oğul,ben sana zengin olamazsın demedim ki,adam olamazsın dedim..Gelmiş burda babana hava atıyorsun.Zengin olmuşsun ama adam olamamışsın..
-- Adam da oldum baba..200 öğrenciye burs veriyorum.İki tane Üniversite,üç tane hastane yaptırdım,fakirler için barınaklar,aşevleri kurdum."Haybes" dergisi beni kapak yaptı.
-- Haybes ne?
-- En zengin ve en başarılı hayırsever işadamlarından bahseden bir dergi..
-- Oraya da löportaj verdin mi?
-- Löportaj değil baba,röportaş..Bi doğrusunu söyleyemedin şunun.
-- İyi de oğul,zengin olmuşsun tamam,adam da olmuş sayılırsın,ona da tamam ama iyi bir evlat olamamışsın.İnsan yirmibeş senedir anasını,babasını,kardeşlerini ziyarete gelmez mi,arayıp sormaz mı?..Ben sana zengin olamazsın,adam olamazsın demedim ki,hayırlı bir evlat olamazsın dedim.Yani,onu kastettim..
-- Aşkolsun baba!
-- Ne oldu?
-- Senin kafa gitmiş valla..Her ay iki sefer geliyorum ya?...Sadece bu son altı ayda işlerim yoğundu,gelemedim.Her ay senin hesabına yirmi bin lira para yatırıyorum.İstersen daha fazla yatırayım dedim sana,sen,istemem içimiz dışımız para oldu dedin.Annemle senin sağlıklarınızla yakından ilgileniyorum.Eve her üç ayda bir özel doktor gönderip düzenli olarak kontrollerinizi yaptırıyorum.Kardeşlerimin her birini bir şirketimin başına geçirdim..Yardım etmediğim akrabam kalmadı..Oturduğunuz bu köyün yollarını ben yaptırdım,suyunu ben getirdim,köye ayran bağlattım..
-- Ayranı sen mi bağlattın?
-- Ben bağlattım tabi..Köyün çeşmelerinde ikişer tane musluk var,birinden su akıyor,öbüründen de yaz gelince buz gibi ayran akıyor.Yazın sıcağında köylüm içsin de serinlesin diye yaptım.."Köybes" dergisi beni kapak yaptı..Köyüne,köylüsüne yardım eden işadamlarından bahseden dergi..
-- İyi de oğul...Zengin olmuşsun,adam olmuşsun,hayırlı evlat olmuşsun ama şey olamamışsın..
-- Ney olamamışım?
-- Sanatçı olamamışsın...Bu hayatta herşey olabilirsin.Bakan,başbakan hatta Cumhurbaşkanı bile olabilirsin ama sanatçı olamazsın.
-- Oldum baba..Sanatçı da oldum..Ressam oldum..Dünyanın parasını verip özel hocalar tuttum.Zaten resim yapmayı severdim,biraz yeteneğim vardı,o yeteneğimi geliştirdim,on senelik bir çabanın sonunda resim piyasasında tanınan bilinen bir ressam oldum.."Sanbes" dergisi beni kapak yaptı..En zengin,en başarılı,aynı zamanda sanatla uğraşan işadamlarından bahseden dergi..Çok yakında da kişisel sergimi açacağım.
-- Niye kişisel?..Niye bencillik yapıyorsun?..Sergi herkese açık olsa,herkes gelip görse?..
-- Öyle olacak baba.Herkes gelip görecek...Eee,ne diyorsun?.
-- Valla oğul,zengin olmuşsun,adam olmuşsun,hayırlı evlat olmuşsun,sanatçı olmuşsun ama..
-- Ama ne?
-- Şey olamamışsın..
-- Ne olamamışım?
-- Bilim adamı olamamışsın.
-- Bilim adamı?
-- Evet.
-- Oldum baba..Bilim adamı da oldum..Onca işimin arasında bir de Üniversiteye girdim,Arkeoloji okudum,Arkeolog oldum.Geçen ay bir kazı yaptım,Roma dönemine ait çok değerli eserler buldum.."Bilbes" dergisi beni kapak yaptı.
-- Aynı zamanda bilimle uğraşan işadamlarından bahseden dergi mi o?
-- Evet..
-- İyi de oğul,ben sana Roma dönemine ait eser bulamazsın demedim ki,Hitit dönemine ait eser bulamazsın dedim.
-- Saçmalama baba,öyle bişey demedin.
-- Olabilir ama deseydim öyle derdim..Zengin olmuşsun,adam olmuşsun,hayırlı evlat olmuşsun,sanatçı olmuşsun,bilim adamı olmuşsun ama şey olamamışsın..
-- Ney?
-- Dur bi dakka,acele ettirme!.
-- Ney olamamışım baba?.Söyle,ne olamamışım??
-- Çevreci olamamışsın!..
-- Çevreci?
-- Evet..Ben sana zengin olamazsın demedim,çevreci olamazsın dedim..
-- Oldum baba..Onu da oldum..Böyle yapacağını bildiğim için her ihtimale karşı onu da oldum..Çevre için araştırmalar yapan uluslararası bir şirketi bizzat yönetiyorum.
-- Bunun dergisi yok mu?
-- Yok.
-- İyi de oğul...Zengin olmuşsun,adam olmuşsun,hayırlı evlat olmuşsun,sanatçı olmuşsun,bilim adamı olmuşsun,çevreci olmuşsun ama..
-- Evet?
-- Amaaa..
-- Evet??
-- Dur biraz düşüneyim...
-- Düşünme baba,söyle hadi ne olamamışım?.Niye havaya bakıyorsun?.Söylesene ne olamamışım?.
-- ASTRONOT!...Astronot olamamışsın...Ben sana zengin olamazsın demedim,astronot olamazsın dedim..
-- Baba?
-- Efendim?
-- Senin derdin ne?
-- Ne derdi?
-- Sen niye benim yaptığım hiçbişeyi beğenmiyorsun??..Ben sana yaptığım hiçbişeyi beğendiremeyecek miyim?.Niye böyle kıllık yapıyorsun?.Niye böyle gıcıklık yapıyorsun?..
-- Valla bilmem..Ben sana zengin olamazsın demedim,astronot olamazsın dedim..
-- Astronot olamazsın dedin??
-- Evet.
-- Tamam baba..Öyle olsun..Burda beni bekle..Gerekirse bütün servetimi bunun için harcayacağım...Gerekirse kendi füzemi,kendi uzay aracımı yapacağım,kendimi uzaya fırlatacağım..Bekle burda..Sana Mars'tan selfi çekip göndermezsem,Jüpiterden taş toprak,Neptünden su bulup getirmezsem adiyim..
-- Ben sana Neptünden su bulup getiremezsin demedim ki,ben sana...
-- Baba sus!.
-- Tamam...Ama ben sana beni susturamazsın demedim ki,ben sana..
-- Babaaa!...
-- .............
--. Ben senin derdini biliyorum..Senin derdin,ne olursa olsun hep haklı çıkmak..Hayatım boyunca ne yaptımsa hepsini kendimi sana beğendirebilmek için yaptım..Ne olur bir kere de aferim desen?...
-- Ben sana kendini bana beğendiremezsin demedim ki,ben sana..
-- Baba!..Bak babam demem çakarım bi tane!.Delirtme adamı..
Bekle burda..Ben şimdi astronot olmaya gidiyorum.Bakalım astronot olup gelince ne diyeceksin?...
Bigün beni beğeneceksin!...Bigün bana aferim diyeceksin!.Dedirteceğim sana o aferimi..Ayrılma biyere..Astronot olup geldiğimde görüşeceğiz seninle!....KUŞ SESLERİ
(Güzel bir pazar günüdür...
İhsan bey erkenden,herkesten önce kalkmıştır..
O güzel günü kaçırmamak,sabahının en erken saatinden,akşamının en geç saatine kadar yaşamak ister..
Pencereyi açar,içeriye dolan,sabahın temiz,üşütmeyen serin havasını içine çeker...)
-- Ohhh!..İşte ben hava diye buna derim!...
Gün bu,güneş bu!...
Kaçırmamak lazım bu güzel günü...
(Hala tembel tembel uyuyan ev ahalisine seslenir..)
-- Ey ahali!..Haydi kalkın artık!..Bu güzel günü kaçırmayın...Tertemiz bir hava,pırıl pırıl bir güneş bizi bekliyor...
Uykumu da almışım,iyice dinlenmişim,benden güçlüsü,benden mutlusu yok bugün!...
Heeey!..Ahalii!..Kime diyorum?..
Tembellik etmeyin,kalkın artık..Şu güzelim kuş seslerini kaçırmayın!...
Ne güzel de ötüyorlar canım kuşlar!...
Ağaçlar,çiçekler,böcekler...
Tabiat bizi çağırıyor..
Koşuşturan insanlar..Korna sesleri..Havlayan köpekler...
(Pijamalarını dökünür,elbiselerini giyer..)
-- Meliiikeee!..Haydi karıcığım,kalk artık.Kahvaltıyı hazırla,ailece güzel bir kahvaltı yapalım...
Yok yok,ben bugün çok mutluyum,kahvaltıyı ben hazırlayayım...
Melikeee?..Esraaa?..Nurgüüül..Mehmeeet?..Haydi oğlum,haydi kızım,kalkın,bu muhteşem günü kaçırmayın!..
Bu güzel gün bize Tanrının hediyesi..Hediyeyi geri çevirmek olmaz...
(Küçük kızı Esra gelir İhsan beyin...)
(O da erken kalkmıştır ama günün güzelliğinin tadını çıkarmak için değil,dışarı çıkıp sevgilisiyle buluşmak için..)
(Bir de asortik giyinmiştir ki,mini etek falan,insanın kızmaması için çok iyi gününde olması gerekir..)
(İhsan bey de bugün o günündedir..İyi gününde yani...)
-- Günaydın babacım..
-- Günaydın güzel kızım...Nereye böyle sabahın erken saatinde süslenmişsin,püslenmişsin?..
-- Arkadaşımla buluşacağım baba..
-- Arkadaş?...Nasıl bir arkadaş bu?..
-- Erkek arkadaşım baba..
-- Kızım ben sana erkek arkadaş,merkek arkadaş istemem dememiş miydim?.
-- Aman babaaa?..Hangi çağda yaşıyoruz?..
-- Tamam kızım..Haklısın..Bu güzel günde kimsenin tadını kaçırmayayım..Sana güveniyorum...
-- Sağol baba..
-- Eteğin biraz kısa mıı?.Bana mı öyle geliyo?
-- Aman babaaa?..
-- Doğru söylüyorsun kızım..Haklısın..Namus insanın kafasının içindedir...Çık,eğlen,keyfine bak,bu güzel günün tadını çıkar...
(İhsan beyin karısı Melike gelir..Elindeki kağıdı İhsan beye uzatır..
-- Nedir bu Melike?
-- Fatura,İhsan...
-- Fatura??...Ne faturası??
-- Elektrik faturası...Bugün son günü..
-- Öyle mi?.Tamam..Hiç sorun değil..Bu güzel günde hiçbişey benim tadımı kaçıramaz...(Faturaya bakar)
OHAAA!..BU NEE??..SANAYİ CERYANI MI BAĞLATTINIZ LAN EVE?...
Neyse,neyse..Madem yaktık,ödeyeceğiz...
Bu güzel günde hiçbişey keyfimi bozamaz benim..
Koşuşturan insanlar..Ihlamur kokuları..Ağaçlar,çiçekler,böcekler...
Adeta şehrin müziği havlayan köpekler..
Cıvıl cıvıl kuş sesleri...
Haydi güzel bir kahvaltı yapalım,sonra da gün kaçmadan güzeel bir yürüyüşe çıkalım...
(İhsan beyin büyük kızı Nurgül gelir..Elindeki kağıdı babasına uzatarak..)
-- Nedir bu kızım?.
-- Su faturası baba..
-- Su faturası???...
-- Evet baba...
-- Tamam...Hallederiz...Hiç sorun değil..
(Faturaya bakar)
OHAAA!..BU NE??..HAMAM MI İŞLETİYORSUNUZ ULAN EVDE?..
Neyse...
Madem harcadık,ödeyeceğiz...
Bu güzel günde...
Tanrının bize hediyesi bu günlük güneşlik muhteşem günde,hiçbişey benim keyfimi bozamaz..
Haydi hep birlikte kahvaltı yapıp,birlikte yürüyüşe çıkalım..Bu güzel günün hakkını verelim..Korna sesleri..Havlayan köpekler..Kuş sesleri...
-- Kirayı hallettin mi İhsan?
-- Efenim??
-- Kirayı diyorum...Ev kirasını..Ev kirasını verdin mi?
-- Haaa..Doğru yaaa..Bugün kira günüüü...Ben de diyorum niye benim cebimde bu kadar çok para var?...
Tamam..Kirayı da hallederim...
Allah Allah,güneş nereye gitti?
-- Güneş orda baba?..
-- Doğru,ordaymış...Kuşlar niye ötmüyor??
-- Ötüyorlar baba...
-- Köpekler niye havlamıyor?
-- Havlıyorlar baba?..
(İhsan beyin oğlu Mehmet,elini açarak gelir..)
-- Ne oldu oğlum?
-- Ayakkabı parası baba..
-- Ne ayakkabısı oğlum?..
-- Spor ayakkabı baba..Dün söyledim ya sana..Bugün vereceğini söylemiştin..
-- Doğru ya..Bugün vereceğimi söylemiştim...
(İhsan bey elini cebine atar,oğluna söz verdiği ayakkabı parasını çıkarır verir..)
-- Al bakalım,dün sana söz verdiğim ayakkabı parası..
-- Baba,bağcık almayacağım,ayakkabı alacağım..
-- Oğlum nasıl bir ayakkabı bu?..
Al bakalım..Hepsi bu..Daha elektrik faturası,su faturası,kira,geriye bişey kalmıyo...
Hava da bugün ne kadar sıkıntılı...
Şu köpek de sabahtan beri hav hav hav hav hav...
Yok mu kardeşim bu köpeğin bi sahibi?..
-- Bana da para ver İhsan,bugün misafir gelecek,alışverişe çıkacağım..
-- Misafir gelecek,alışverişe çıkacaksın?
-- Evet..(Elini açar)
-- Ne kadar istiyorsun?
-- Yüz-yüzelli lira ver işte,anca..
-- Al bakalım...
Allah Allah?.Yağmur mu başladı dışarda?
-- Ne yağmuru baba.Hava günlük güneşlik..
-- Şu şehrin gürültüsü de...Yaşanmaz bu şehirde yaşanmaz!...
Korna sesleri bir yandan,düt düt düt düt düt..
Biyandan köpekler,hav hav hav hav hav..
Kuşlar biyandan,cik cik cik cik cik ...
Sen nereye gidiyorsun kızım?..
O kıyafet ne öyle,çıplaklar kampına mı gidiyorsun??..
Git üzerine doğru dürüst bişeyler giy,böyle çıkamazsın sokağa..
-- Ama baba?..
-- Başlatma şimdi babandan!..Hadi hadiii,git üzerini değiştir bakayım...
Hani Kahvaltı Melike?...
Bi sabah kalktığımda da kahvaltıyı hazır göreyim yahu...
İstemiyorum anasını satayım..
Kahvaltı mahvaltı yapmayacağım!..
Ben gidiyorum..
-- Nereye İhsan?
-- Nereye olacak,yatmaya gidiyorum..Akşama kadar yatacağım,hiç kalkmayacağım...
-- Hani dışarı çıkalım,yürüyelim diyordun?.
-- Ne var dışarda?!..Hiçbişey yok dışarda!..
Hava kirliliği bi yandan!..Gürültü biyandan..Korna sesleri düt düt düt düt düt..Köpekler biyandan hav hav hav hav hav..Kuşlar biyandan cik cik cik cik cik..
Hele şu kuş seslerine sinir oluyorum!..
Cır cır cır cır,cik cik cik cik!...
Ne ötüyorsunuz?..Kime ötüyorsunuz?!..Derdiniz ne?...
Ötmeyin kardeşim..Kapa şu pencereyi!..Ötmesenize oğlum!.Sizin yüzünüzden doğru dürüst uyku uyuyamıyoruz...Cik cik cik cik cik..Cır cır cır cır cır..Sizi mi dinleyeceğiz ulan sabaha kadar..Ulan bak hala ötüyorlar..Taş yok mu taş?..Şu terliği versene bana!..
(Terliği alır)
Ben şimdi size gösteririm!..Cik cik cik cik cik.Cır cır cır cır cır..Cik cik cik cik cik!...
(Diyerek çıkar)
-- Nooldu şimdi babama?.
-- Bilmem..Sabah kalktığında çok mutluydu..
-- Kuş sesleri yüzündendir..
-- Doğru söylüyorsun,kuş sesleri sinirini bozdu..
-- Haklı ama..Bazan ben de çok rahatsız oluyorum kuş seslerinden..
-- Hepsi de bizim bahçeye dadandı..Şu kuşları kovmak lazım burdan..
-- Doğru söylüyorsun anne,kuş sesleri yüzünden ne huzur kaldı ne bişey...
-- Oğlum git babana yardım et, şu kuşları kovalayın bahçeden..
-- Tamam anne....DIŞARI ÇIKAMIYORUM
-- Hayrola Zeynep?..Neyin var senin bugün?..Kalktığından beri böyle bi acayip surat var sende,hasta mısın yoksa?
-- Yok bişeyim Muhittin,iyiyim.
-- Niye sessizsin o zaman?..Ses tellerine kuşlar mı kondu,onları ürkütmemeye mi çalışıyorsun?..Bak bak...Ne güzel espiri yaptım..Niye gülmüyorsun?.
-- İyiyim böyle..
-- Hadi söyle,neye canın sıkıldı?
-- "Dışarı çıkamıyorum..."
-- Dışarı çıkamıyorsun?.
-- Evet.
-- Ne yapacaksın dışarda?.
-- Hangi dışarda?
-- Dışarı çıkamıyorum demedin mi?.Ne işin var dışarda,biyere mi gideceksin?.
-- Öyle değil Muhittin..."Dışarı çıkamıyorum.."
-- Nereye çıkamıyorsun,bahçeye mi?..Ne yapacaksın bahçede,niye çıkamıyorsun?.
-- Muhittin,masa başında iştahını kaçırmayayım sabah sabah.Anla işte "Dışarı" çıkamıyorum..
-- Yurt dışına mı?
-- Evet!!...Endonezyaya gidicem,vize alamıyorum!..Muhittin saçmalama Allahaşkına,benim ne işim var yurt dışında?..Rahatsızım,bir haftadır "dışarı çıkamıyorum..."
-- Çıkamazsın tabi..Löpür löpür yedin tatlıları,yedin hamur işlerini,her tarafın yağ bağladı,fıçı gibi oldun,adım atacak,dışarı çıkacak gücün kalmadı..
Kahvaltıdan sonra beraber çıkalım dışarı,parka gidelim,yürüyüş yapalım,kilo ver biraz..
Benim de biraz yanlardan kilo vermem lazım,yeme artık o reçeli...Zaten çayına altı tane şeker atıyorsun,üzerine bi de ekmeğin üzerine tereyağ,bal sürüyorsun...Balın üzerine reçel sürüp yiyeni de bi sende görüyorum..
Yakamadığın şekerler yağa dönüşüyo Zeynep?..Habire yağ,habire yağ,yağ fıçısı oldun,kendi yağınla kavrulmayı öğren artık...Bak yine istemeden espiri yaptım..
Sen buna da gülmezsin şimdi..
-- Yok sağol,gülmiyim..
-- Zeynep,senle bi ara şu benim espirilerime gülmeme konusunu oturup bi konuşalım...
Ben bu espirileri kendim için yapmıyorum ki,senin için yapıyorum..
Bi espiri yapmak kolay mı sanıyorsun?..
Beynimdeki espiri hücrelerini köpek gibi çalıştırıyorum.Sen gülmeyince
onların da morali bozuluyo...
-- Ne anlatıyorsun sen Muhittin?..
-- Hadi bitirdiysen kahvaltını,dışarı çıkıp beraber yürüyüş yapalım.
-- Muhittin dışarı çıkamamaktan kastım o değil..
-- Ne peki?.
-- Dışarı çıkamamak lafını hiç duymadın mı Muhittin?..Rahatsızım işte,"dışarı çıkamıyorum" anlasana..
-- Rahatsızsın?.
-- Evet.
-- Bu rahatsızlık değil Zeynep,duymuştum ben bunu,bu baya bi hastalık.
-- Ne hastalığı?
-- Dışarı çıkamama hastalığı..Açık alan korkusu..Bu hastalığa yakalanan insanlar,başlarına bişey gelir korkusuyla evden dışarı adım atmaya korkarlarmış...
Dışarda korkacak bişey yok Zeynep,korkma.Hayat korkulacak bişey değildir.Hayattan korksak,dünyaya gelmezdik.
-- Dalga mı geçiyorsun Muhittin?
-- Ne dalga geçeceğim Zeynep?..Hastalıkla dalga geçilir mi?.İstersen bi doktora götüreyim seni.Veya sen dışarı çıkmaya korkuyorsan,doktoru eve getireyim..
-- Muhittin benim öyle bi hastalığım yok.
-- Neyin var peki?
-- Dedim ya "dışarı çıkamıyorum..." Yemek yersin yersin,belli bir zaman sonra dışarı çıkma ihtiyacı hissedersin ya?..
-- Tamam..Doğru söylüyorsun..Yemek yersin,sonra yediklerini hazmetmek için dışarı çıkıp yürümek istersin...
Zaten öyle derler,yemekten sonra ya sırtüstü yatmalı,ya kırk adım atmalı..Sen o kadar şişmanladın ki,yusyuvarlak oldun,sırtın neresi karnın neresi belli değil,en iyisi yürümen.
-- Muhittin sen ne gerizekalı adamsın,söyletme bana şunu,"dışarı çıkamıyorum!..." Çeşitli gıdalar alırsın,aldığın gıdaların içinde işe yarayan var,yaramayan var,yaramayan kısımları atarsın??...
-- Öyle söylesene!..
-- Hah!.O işte..
-- Aynısı bana oldu geçen gün.
-- Ne oldu?.
-- Manavdan kiraz aldım,bi kısmı çürük çıktı,işe yaramadı,attım..Ne oldu,kiraz aldın,çürük çıktı,ona mı canın sıkıldı?
-- Pes Muhittin!..
-- Nasıl pes?
-- Vazgeçtim,söylemiyorum..İyiyim ben,bişeyim yok,beni düşünme sen keyfine bak!..
-- Nasıl bakacağım keyfime?..Bende de sıkıntı var.
-- Ne oldu?
-- Kabız olmuşum...kaç gündür tuvalete gidiyorum,ıkınıyorum ıkınıyorum sçamıyorum...
-- Allah belanı versin Muhittin!.
-- Ne oldu?
--Ben sana derdimi kibarca anlatmaya çalışıyorum,yemek başında miden kalkmasın diye?...
-- Neye kalkacak midem?.
-- Öküzsün sen öküz!..."Dışarı çıkamamak" demek,tuvalete gidememek demek...
-- Niye gidemiyorsun tuvalete?.Kapının kilidi mi bozuldu,anahtar içerde mi kaldı?.
-- Allahım sen bana sabır ver!.
-- Sabırı ne yapıcan?
-- Sana olanın aynısı bana oldu Muhittin!!..
-- Kabız mı oldun?
-- Evet!..Kabız oldum!...Bunu ille söyletmek zorunda mısın,kibar olsana biraz!.
-- Niye kibar olacağım,evli değil miyiz biz?
-- Öküzsün öküz!..Sana öküz demek öküzlere hakarettir,artık bu seferlik kusura bakmasınlar..
-- Nereye gidiyorsun,niye kalktın masadan?...Niye kibar olacak mışım?.Kibar olanlar kabız olmuyorlar mı?...Ama ben sana evlenirken söyledim,ben kibar bi adam değilim dedim,benden kibarlık bekleme dedim,vermem dedim...
Allah Allah,demek dışarı çıkamamak,kabız olmak demekmiş...Tamam yaa,ben bunu duymuştum ama unutmuşum..İnsan,olmaya olmaya zamanla kibarlığı unutuyor...
Peki o zaman,kabız olunca dışarı çıkamıyorum deniyorsa,ishal olunca ne deniyor?..: "İçeri giremiyorum..."
Zeyneeep!..Gel bak yeni bi espiri yaptım!...
Buna da gülmez ki şimdi bu....
Buna da gülmezse ben de bi daha ona espiri yapmam,gider başka kadınlara yaparım.İş yerinde bitane var zaten,espiri yapayım diye gözümün içine bakıyo....
Şu kabızlık da can sıkmaya başladı.Lifli yiyecekler iyi geliyormuş kabızlığa...
Zeyneeep!..Lifli yemekler kabızlığa iyi geliyormuş,evde lif var mı?..Yoksa,nerde satıyorlarsa,git bol bol lif al!..Bu akşam köfte yapacaktın ya, lifli köfte yap...------------
RE RE RE
- "Re re reee, ra ra raaa, Gassaray Gassaray Cimbombom !.. Re re reee, ra raaa, Gassaray Gassaray Cimbombom !.. "
- "Fenerbahçeeee,sen çok yaşaaa,canım fedaa olsuun saanaaa !.."
Bu sene kesin şampiyonuz oğlum!..Mençıstırın santraforunu alıyoruz..
Başkan yarın bizzat İngiltere'ye gidip imzayı attıracak!.Dönerken de İtalya'ya uğrayıp oradan da bir ön liberoyla bir arka libero alacak..
Fenerbahçeee, sen çok yaşaaa,canım fedaa olsuun saanaaa !..
- Bizim elimiz armut toplamıyo herhalde..
Biz de Almanya'dan iki futbolcu alıyoruz..Biri Bayern Münih'in yedek kalecisi.. Re re reee, ra ra raaa,Gassaray Gassaray cimbombom !..
- Gelmez o Türkiye'ye..
- Niye gelmeyecek ?..15 milyon veriyoruz... Bonuslar,ekstralar,maç başına para...Başka nerde alacak o parayı?..Koşarak gelir..
Hatta parayı duyunca haber göndermiş "İsterseniz koşarak geleyim,hem idman yapmış olurum" demiş..
Re re reee, ra ra raaa, Gassaray Gassaray....
- Biz de Brezilya'dan altı buçuk milyona stoper alıyoruz...Fenerbahçeee sen çok yaşaaa...
-Biz de Hollanda milli takımının golcüsünü alıyoruz..
-- Yapma ya?
-- Valla!..10 milyona düşürmeye çalışıyoruz..Düşerse, alacağız..Re re reee, ra ra raaa, Gassaray...
- Bizim başkan demeç verdi..
-- Ne dedi?
-- Bu sene hiç bir fedakarlıktan kaçınmayacağız" dedi..
-- Hadi yaa??.
-- Yüz elli milyon ayırmışlar transfere..Kesin şampiyonuz bu sene!..Fenerbahçeee sen çok yaşaaa,canım fedaaa...
- Yüz elli milyon dedin de..Yüz elli lira var mı üzerinde ?..
-- Niye ki?
-- Elektrik faturasını yatırıcam,ay başında veririm ben sana..
- Valla yok...
-- Olum,varsa ver işte..Söz,aybaşında vericem..
-- Kuran çarpsın yok!..Sabahtan beri ben de siftah yapmadım...Siz o Nijeryalı'yı ne yaptınız?..İngiltere'den istiyorlardı onu?..
- İyi bi teklif verirlerse satacağız.. Sekiz milyon istiyoruz..Sekiz milyon verirlerse satacağız..
Yüz lira da çıkmaz mı?
- Valla yok...Ben de dükkan kirasını ödeyemedim kaç gündür..Mal sahibi arıyor,açmıyorum telefonu..
Bursa'dan da bir futbolcu alıyoruz..Nedret'le İsmail'i verip üzerine üç milyon vereceğiz Ercüment'i alacağız..
Ercüment haber göndermiş "Fenerbahçe'de oynamak benim için onurdur" demiş..
- Ev sahibi de bana haber göndermiş,bu ay da kirayı ödeyemezse çıksın diye.....Elli lira da çıkmaz mı?... Pazara çıkayım bari,çocuklar meyve istedi,faturayı sonra yatırırım..
- Valla yok..İşler çok kötü zaten...Ben de bakkala veresiye yazdırıyorum...
Arjantin'den de stoper alıyoruz sekiz milyona...
-- Yok ya?..
-- Valla...
- Biz de Norveç'ten sağ bek alıyoruz..Bizim en büyük eksiğimiz sağ bekti,Allah'a şükür onu da hallediyoruz. Re re reee, ra ra raaaa...
- Bizim tek ihtiyacımız orta sahanın ortasıydı,onu da aldık,çok şükür başka hiç bir eksiğimiz kalmadı,Fenerbahçeeee,sen çok yaşaaaa...
- Yirmi lira da çıkmaz mı?..Bi sigara alayım,ekmek arası bişey yaptırayım, sabahtan beri bişey yemedim..
- Vallahi yok...Ben de sabahtan beri bişey yemedim...Bu sene şampiyonlar liginde en az çeyrek final oynayacağız göreceksin.Fenerbahçeeee!...
- Yüzüme doğru bağırma, açlıktan nefesin kokuyor..Bi koklasana,benimki de kokuyor mu?.HOH!..
- Kokuyo..
- Bi golcü daha alabilseydik iyi olacaktı,hiç içime sinmedi...Bulduk bi golcü de,20 milyon istiyolar..15 milyon isteseler veririz de...
- Re re reee,ra ra raaaa!....
-- Fenerbahçeeee,sen çok yaşaaaaa!......
-- Hoşgeldin Suat..
-- Hoşbulduk.
-- Otursana..
-- Oturdum zaten.
-- Ne içersin?
-- Sen ne içiyorsun?
-- Meyve suyu.
-- Hangi meyvenin suyu?
-- Kayısı.
-- Kayısı mı,şeftali mi?
-- Kayısı.
-- Şeftaliye benziyor..
-- Kayısı.
-- Emin misin?
-- Kayısı.
-- Kayısıymış..Malatya kayısı tesislerinde üretilmiş.
-- Bırak şişeyi Suat..Konuşmamız gerekiyor.
-- Konu nedir?
-- Bu iş yürümüyor Suat..
-- Hangi iş?
-- İlişkimiz..Ben bu ilişkiyi bitirmek istiyorum.
-- Aramızdaki ilişkiyi?
-- Evet.
-- Neden?..Nedir problem?
-- Artık konuşamıyoruz seninle..
-- Konuşuyoruz ya işte?
-- Hayır,bunu demiyorum..Eskiden her konuda konuşurduk seninle ama artık konuşamıyoruz.
-- Konular bitmiştir..
-- Yok Suat,konular bitmedi,biz bittik..Eskiden burada oturur,yoldan gelip geçen insanlarla ilgili hikayeler uydurur,gülerdik..
-- Uyduralım yine..Bak mesela,şu geçen sarı kazaklı adamı görüyor musun?
-- Görüyorum.
-- Bak şimdi,onla ilgili bi hikaye uyduracağım sana,dinliyor musun?
-- Dinliyorum.
-- Bence bu adam Rus istihbaratından gizli bir ajan.Adı Boris..
-- Boris'ten başka Rus ismi bilmiyorsun değil mi?
-- Bilmiyorum.
-- Hiç öğrenmeye de çalışmadın?
-- Çalışmadım..Dinle şimdi..Bu adam aslında ikili ajan..Hatta üçlü ajan...Daha heyecanlı olur diyosan dörtlü ajan yapayım.Yapayım mı,ister misin?
-- Zorlama Suat,bitti artık,kabul et...Aramızdaki heyecan bitti..Son altı aydır hep buraya geliyoruz..Eskiden,gittiğimiz yere bir daha gitmezdik.Rastgele otobüslere biner şehri karış karış dolaşırdık..
-- Binelim yine..E-25 burdan geçiyo.Kalk,otobüs durağına gidelim!
-- Nereye gideceğiz?
-- Hayvanat bahçesine..Belki yeni hayvanlar gelmiştir,hadi kalk!
-- Suat lütfen!..Daha fazla uzatmanın manası yok..Tadında bırakalım,güzel hatırlayalım yaşadıklarımızı..
-- Yani,aramızdaki aşk bitti mi?
-- Bitti.
-- Emin misin?
-- Eminim.
-- Ne yapacağız peki?
-- Evlenelim...Bütün işaretler onu gösteriyor,heyecan bitti,aşk bitti,evlenmemizin zamanı geldi..
-- Yapma Aynur..Ben sana hala aşığım,biraz daha sürdürelim..
-- Yok Suat..Üç sene oldu.Sıksan,artık benden bir gram daha aşk çıkmaz..Evlenelim,bitsin bu iş.
-- Doğru söylüyorsun..Bende de sana karşı bikaç aylık aşk kaldı zaten..Evlenelim..
-- Tamam o zaman..Sen Belediye'den nikah tarihi al,ben de davetiye işini halledeyim.
-- Güzel günlerdi ama değil mi?
-- Evet.Çok güzeldi.Moralini bozma,belki evlenince de mutlu oluruz...FAKİR AMA GURURSUZ
-- Merhaba?..
-- Evet?..
-- Nasılsınız?
-- Sağol?..
-- Beni tanımadınız herhalde?..
-- Tanımadım?.
-- Dikkatli bakın!.
-- Baktım.
-- Tanıdınız mı?
-- Hayır.
-- O zaman hatırlatayım size...Bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı..
-- Nerde?
-- Burda.
-- Burda derken?
-- Burda...Bu şirkette.
-- Ne zaman?
-- Bundan yıllar önce.
-- Kimden yıllar önce?
-- Bundan işte..Bu tarihten yıllar önce.
-- Tam bir tarih verebilir misiniz?
-- Veremem.Yaklaşık versem olur mu?
-- Olur.
-- Yaklaşık yirmi yıl önce..
-- Tamam...Bizimle ilgisi nedir?
-- Sabırlı olun,oraya geliyorum ben de..
-- Nereye,yanıma mı?
-- Hayır,konuyu oraya getiriyorum..
-- Konu nedir?
-- Konu benimle ilgili..Bir gencin hayalleriyle,umutlarıyla ilgili.
-- "Birgenç" kim?
-- Birgenç değil,bir genç..
-- Anladım...Şimdi çocuklara o kadar tuhaf isimler veriyorlar ki, ben de "Birgenç" isminde birinden bahsediyorsunuz sandım.
-- Hayır,Birgenç isminde birinden bahsetmiyorum.
-- Kimden bahsediyorsunuz?
-- Benden..
-- "Benden" kim?
-- Benden diye biri yok..Ben,ben..Kendimden sözediyorum..
-- Kusura bakmayın,dedim ya,artık Hasan,Hüseyin,Ayşe,Fatma isimleri tarihe karıştı.Ebeveynler artık çocuklarına tuhaf isimler verme konusunda birbirleriyle yarışıyorlar.Benim üç çocuğum var üçünün de isimleri birbirinden tuhaf..
-- Nedir isimleri?
-- En büyüklerinin ismi "Emsan"
-- Tencere markası değil miydi o?
-- Ben de öyle olduğunu sonradan öğrendim..
Onun küçüğünün adı:"Vurhan"
En küçükleri,kız,onun adı "Morcan"
-- Kim taktı onlara o isimleri,siz takmadınız mı?
-- Yoo,ben takmadım.
-- Anneleri mi taktı?
-- Annelerine sordum,o da takmamış?..
-- O zaman,siz evde yokken eve biri girdi,o taktı.
-- Belki de...
-- Sizin adınız ne?
-- "Efkar..."
-- Çok da tuhaf değil,kulağa iyi geliyor.
-- Ama ismimden çok etkileniyorum..Sürekli bir melankoli,mütemadiyen üzüntü,yorgunluk,bıkkınlık,tükenmişlik hali..Durmadan hayatı sorguluyorum,doğru dürüst bir cevap vermiyor..
-- Kim?
-- Hayat...Bıktım yani.İntihar edeceğim,ölürüm diye korkuyorum.
Bir de işin dalga geçilme kısmı var.
-- Ne gibi?
-- İsmimle dalga geçiyor arkadaşlarım..Karım bile..Karımın beni aldattığından şüpheleniyordum,şüphelerim doğru çıktı,karımı bir otel odasında beni aldatırken bastım,hiç umurunda olmadı,"Efkar bastı" deyip,çıkardı sigara yaktı..
Kusura bakmayın,kendi sorunlarımla sizi üzdüm.
-- Yok üzülmedim.
-- Peki o zaman,neydi sizin meseleniz?.."Bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı" demiştiniz?.
-- Evet...Bir zamanlar kapıdan kovduğunuz fakir ama gururlu bir genç vardı.
-- Hangi kapıdan?
-- Bu kapıdan...Yok,bu kapıdan değil,kapıyı değiştirmişsiniz.Çelik kapıydı..
-- Evet hatırlıyorum.O zaman İzel-Çelik-Ercan çok meşhurdu,ben Çelik hayranıydım,o yüzden çelik kapı yaptırmıştım.Gurup dağılınca,bir de Çelik çıplak resimler çektirince canım sıkıldı
çelik kapıyı söktürdüm,ahşap kapı taktırdım.Eee?.Devam edin..
-- Kapının önemi yok zaten..Kapı mecazi..Şirketten kovmuştunuz...Fakir ama gururlu bir gençti...
-- Kim?
-- O.
-- O kim?
-- Bakın,siz beni iyi dinlemiyorsunuz...Baştan alıyorum,bundan yıllar önce fakir ama gururlu bir genç vardı...
-- Bişey sorabilir miyim?
-- Buyrun?..
-- Fakir olduğu için mi gururluydu yoksa gururlu olduğu için mi fakirdi?..
-- Kim?
-- O.
-- O kim?
-- O işte..Sözünü ettiğin genç.
-- Yahu,o genç benim!...Bundan yıllar önce kapınızdan kovduğunuz fakir ama gururlu genç,benim!...
-- Yapma ya?
-- Evet.
-- Yemin et!
-- Kuran çarpsın.
-- Hadi len?..
-- Vallahi benim!..
-- Biz seni mi kovmuşuz?
-- Evet.
-- Niye kovmuşuz?
-- Ekonomik krizi bahane etmiştiniz.
-- Tabi yaa,şimdi hatırladım..Başka bahane bulamamıştık,ülkedeki genel ekonomik krizi bahane etmiştik,fakir ama gururlu bir kişi çıkarıp,aynı paraya fakir ama gurursuz iki kişi almıştık..
Yoksa sen??...
Aman Allahım,şimdi anladım...Kovulmayı gururuna yediremedin,hırs yaptın,çok zengin oldun,hisselerimizi satın aldın,şimdi de sen bizi kovacaksın!?...
-- Estağfurullah...
-- Estağfurullah mı?..Öyle değil mi yani?
-- Yok,değil...Siz beni yanlış anladınız...Ben işte bu sözünü ettiğim gurur yüzünden,sizden sonra hiçbir işte uzun süre tutunamadım..Çok kötü durumdayım.Gurur yaptığım için çok pişmanım..Acaba beni yeniden işe alabilir misiniz?..Söz veriyorum,bir daha gurur yapmayacağım...
-- Hımmmm....
-- Hım mı?
-- Yani,düşünüyorum manasına...Gurur yapmayacaksın değil mi?
-- Yok,yapmayacağım..
-- Peki ne kadar maaş istiyorsun?
-- Siz ne kadar uygun görürseniz..Karın tokluğuna bile çalışabilirim.
-- Karın tokluğu mu???...Sen beni batırmak mı istiyorsun??..
Karın tokluğu olmaz.Karın tokluğu çok.
-- Tamam o zaman,siz ne kadar uygun görürseniz..
-- Sigorta yapmam,yol parası,yemek parası vermem,günde oniki saat çalıştırırım,hafta tatili,bayram tatili vermem,bir de,her ayın ikinci pazartesi günü tekme tokat döverim.
-- O kadar şeye razı olduktan sonra o da olur..Anlaştık....
...............HAMİLE KADIN
(İkiz bebeklere hamile AYTEN...
Kocası KAMİL...)
(Sağdan girerler...Kadın,karnını-belini tuta tuta yürür..Hamileliğinin sonlarıdır..)
Kocası da yanında destek olur...Girerler)
Ayten - Ay bu hamilelik öldürecek beni!..
Tut elimi Kamil!...Şimdi düşüp serileceğim yere!..Ayaklarım biyandan,sırtım biyandan!...Ay ölüyorum yorgunluktan!....
(Diye diye,sızlanarak iskemleye oturur)
Kamil - İyi misin?..Bişey istiyo musun?..Yastık getireyim mi arkana?..
Ayten - Ay istemem!..Ay ne zor şeymiş bu hamilelik Kamil..Bir daha öldürsen hamile kalmam ona göre.Bununla yetineceksin..
Kamil - Tamam canım..Senden başka çocuk isteyen yok..İki tane yeter de artar bile...
Ayten - AYYYY!..Elalem bir çocuğu zor doğuruyor,sen bana iki çocuk birden doğurtuyorsun Kaamiil..Sen bana ikiz doğurtuyorsun Kaamiil..Ayyy..
Kamil - Ben mi istedim ikiz olmasını?..Olacağı varmış oldu...
Ayten - Nasıl bakacağız ikisine birden Kaamil?
Kamil - Bakarız.Sen merak etme..Çocuk kısmetiyle gelir..
Ayten - Tabi tabi..Yanında hamiline yazılmış bir çek'le doğacak...Ayyy!
Kamil - Ne oldu?
Ayten - Tekme attı!
Kamil - Hangisi?
Ayten - Ay ne bileyim hangisi??..Bi tanesi tekme attı işte..
Kamil - Ulan bana bak!!
Ayten - Kime diyosun?
Kamil - Kim sana tekme attıysa,ona diyorum!..(Karnına doğru konuşur) Ulan sen benim karıma nasıl tekme atarsın lan!?..Kimsin lan sen!?..Kimsin sen!?.Piç kurusu!..O senin annen!..İnsan annesine tekme atar mı?..
Ayten - Kamil saçmalama....Ayyy...
(Soldan anne karnındaki ikiz bebekler girerler..Sahnenin solunda,yanyana iki iskemleye otururlar...Orası anne karnıdır)
1.Bebek - Ya biraz öteye git yaa!..
2.Bebek - Nereye gidicem?.Yer mi var?.
1.Bebek - Oğlum ne zaman doğacağız biz?..Ben hazırım,artık doğmak istiyorum..
2.Bebek - Acele etme,herşeyin bir zamanı var..
1.Bebek - Kim önce çıkacak?..İstersen önce ben çıkayım?
2.Bebek - Yok yaa?..Önce sen çık,sonra "Ben senden önce çıktım,senin abinim" diye ömür boyu bana hava at!.Olmaz önce ben çıkacağım.
1.Bebek - Hayır ben çıkacağım..
2.Bebek - Olmaz ben çıkacağım!...Bak eğer önce sen çıkarsan,ben gelmem kuran çarpsın.Gider,başkasından çıkarım..
1.Bebek - Saçmalama oğlum,ikimiz de burdan çıkacağız...
2.Bebek - (Sahnenin sağındaki annesiyle,babasını farkeder) Şurda birileri var.
1.Bebek - Nerde?
2.Bebek - Aha işte orda!..Kim ki onlar?
1.Bebek - Onlar bizim annemiz-babamız..
2.Bebek - Yok yaa?..Bizim annemiz-babamız?
1.Bebek - Evet..
2.Bebek - Hangisi annemiz?
1.Bebek - Ne demek hangisi annemiz?..Kadın olan annemiz işte.
2.Bebek - O karnı şiş olan?
1.Bebek - Evet..
2.Bebek - Karnı niye şiş ki annemizin?
1.Bebek - İçinde biz varız da ondan.
2.Bebek - Biz mi şişirdik annemin karnını??
1.Bebek - Yok babam şişirdi....Tabi biz şişirdik..
2.Bebek - O adam da babamız mı?
1.Bebek - Evet.
2.Bebek - O hıyar bizim babamız mı??
Ayten - Kamil,canım hıyar çekti...
1.Bebek - Doğru konuş,o senin baban..
2.Bebek - Hadi len,o muşmula suratlı herif bizim babamız mı??
Ayten - Kamil,hıyarı boşver,canım muşmula çekti...
1.Bebek - Nesi var oğlum babamızın?..Gayet yakışıklı,seksi bir adam..
Ayten - Kamil..
Kamil - Efendim?
Ayten - Neden bilmem,sevişmek istiyorum seninle..
2.Bebek - Yok ben doğmuyorum!.Vazgeçtim,doğmak istemiyorum.
1.Bebek - Niye?
2.Bebek - Ne demek niye?..Baksana şunların hallerine?
1.Bebek - Ne varmış hallerinde?
2.Bebek - FAKİR OĞLUM BUNLAR!...
Babamın sırtındaki cekete baksana!..Yakasının yağları parlıyor,gözümü alıyor.Kesin onbeş senedir aynı ceketi giyiyordur..
1.Bebek - Fakir makir,mecbur doğacağız.Kaderimiz buymuş demek ki.
2.Bebek - Oğlum,beni dinle,aptallık yapma,gel,doğmayalım..Bunlar kendilerine doğru düzgün bakamıyorlar,bize nasıl bakacaklar?..
Ben gidiyorum..Buranın başka bi çıkışı var mı?.
1.Bebek - Saçmalama..Otur şuraya..
2.Bebek - Yok valla doğmam.Ben gidiyorum.Arkada bi çıkış vardır belki..
1.Bebek - Otur dedim..Kaderden kaçılmaz.
Kamil - Bişey mi dedin?
Ayten - Ben mi?
Kamil - Kaderden kaçılmaz mı dedin?..Ne kaderi?
Ayten - Ben öyle bişey demedim Kamil,gaipten sesler mi duyuyorsun?
2.Bebek - BABAAA!..
Kamil - Haydaaaa!...Tövbe tövbeee...Tövbe tövbeee...Şimdi de "Babaa" diye bi ses duydum..
Ayten - Ben de duydum Kamil...
2.Bebek - Benim ben!..Ben konuştum..Müstakbel bebeğiniz...
Kamil - Ayten,bebeğin sesini duyuyorum!..Karnındaki bebeğin sesini duyuyorum!..
2.Bebek - Aloo beni duyuyor musunuz?..Korkmayın lan,benim,bebeğiniz...
Ayten - Karnımdaki bebek bize sesleniyor Kamil...Fesuphanallah,nedir bu?
2.Bebek - Yahu korkmayın!....Baba nasılsın?
Kamil - İ..iyiyim oğlum sen nasılsın?
2.Bebek - İdare ediyoruz...Anne sen de iyi misin?
Ayten - İyiyim evladım,iyiyim..Siz nasılsınız,iyi misiniz?.Rahat mısınız orda,bişeye ihtiyacınız var mı?
Kamil - Saçmalama Ayten.Bişey istese nasıl göndericen?...
Buyur oğlum,bişey mi söyleyeceksin?
2.Bebek - Evet baba..Benim doğmadan önce bazı sorularım olacak..
Kamil - Tabi evladım,ne istersen sorabilirsin.
2.Bebek - Doğmamıza bir ay kaldı.Herşey hazır mı?
Ayten - Herşey derken,nasıl yani?
2.Bebek - Bebek odası hazır mı bebek odası?
Ayten - Hazır oğlum,çoktan hazırladık..Sizin için cicili-bicili kıyafetler aldık.
2.Bebek - Cicili-bicili?
Ayten - Evet.Cicili-bicili..
2.Bebek - Bak..Doğarım...Eğer kıyafetler cicili-bicili değilse,cicisiz-bicisizse,karışmam!
Ayten - Yok vallahi cicili-bicili oğlum..Kardeşin yanında mı?
2.Bebek - Yok.Bakkala kadar gitti,birazdan gelecek...Yanımda tabi,başka nerde olacak?
Ayten - Ona da selamımızı söyle.
2.Bebek - Olur söylerim..Annem-babam selam söylüyor..
1.Bebek - Aleyküm selam.Ben de selam ediyorum..
2.Bebek - Oğlum kendin söylesene selamını!.
1.Bebek - Anne!.Baba!..Merhaba..Sizi çok özledim..Kavuşmayı sabırsızlıkla bekliyorum..
Ayten - Biz de oğlum,biz de...Acık daha sabredin,çoğu bitti azı kaldı..
2.Bebek - Baba sen ne iş yapıyorsun??
Kamil - Memurum.
2.Bebek - Memursun?
Kamil - Evet,memurum.
2.Bebek - YOK BEN DOĞMUYORUM ARKADAŞ!...
1.Bebek - Memurun nesi var?..Düzenli,garantili iş,nesini beğenmiyorsun?
Ayten - Bişey mi oldu oğlum?.Bi sorun mu var?
1.Bebek - Kardeşim pek doğmak istemiyor anne..
Ayten - A-aaa,olur mu öyle şey evladım..Çok ayıp.
2.Bebek - Ne doğacam yaaa?..Nereye doğacağım?..Nasıl bir dünyaya doğacağımı bilmiyorum ki.....
Baba,sen nasıl bir babasın?..Çocukları sever misin?
Kamil - Severim tabi.Bizim hanım da hamile,yakında ikiz bebeklerimiz olacak..
2.Bebek - Salak oğlum bizim babamız!...
Peki çocukken babandan dayak yedin mi?
Kamil - Yedim tabi,yemez olur muyum?.
2.Bebek - Yok ben doğmuyorum!..Bu,babasından yediği dayakların acısını bizden çıkarır!..
Ayten - Ben izin vermem çocuğum.Kimse sizin kılınıza bile dokunamaz..Babanız da iyi bir insandır yapmaz öyle bişey..
2.Bebek - Peki başka bişey soracağım..
Kamil - Buyur sor!
2.Bebek - MEMLEKETTE DEMOKRASİ VAR MI??
Kamil - Ne dedi??
Ayten - Bilmem..Ben de anlamadım..
2.Bebek - Demokrasi diyorum,demokrasi..Memlekette demokrasi var mı??
Kamil - Niye sordun ki?..
2.Bebek - Ne demek niye sordun?..Nasıl bir ülkeye doğacağız?..Özgür yaşayabilecek miyiz?..Doğuştan gelen haklarımızı kullanabilecek miyiz?..
Kamil - Oğlum biz gariban bir memur ailesiyiz.Bizim demokrasiyle memokrasiyle bi işimiz olmaz..Demokrasi zenginin ihtiyacı..Parasına kimse dokunmasın,gönlünce yaşasın diye..
2.Bebek - Peki teklifiniz ne?
Ayten - Ne teklifi?
2.Bebek - Niye dünyaya gelelim?..Bize bir sebep söyleyin!
Ayten - "SEVGİ!..."
2.Bebek - Anlamadım ne?
1.Bebek - "Dergi" dedi galiba..
Ayten - Yok oğlum,dergi demedim,Sevgi dedim,sevgi!..
2.Bebek - O ne ki?
Ayten - O,bu işte!...(Karnını okşar,bebekleri dışarıdan sever)
2.Bebek - N'oluyo yaaa?..N'apıyosun?..Yapma hoşuma gidiyo!
Ayten - İşte sevgi budur evladım..Dışarıdan bile hissediyorsun,bir de sizi kucağımıza aldığımızı,size dokunduğumuzu,sarıldığımızı düşünün!.
Bu herşeye değer..Sevgi herşeye değer..
Ne diyosunuz?..Doğacak mısınız?
2.Bebek - Fena değilmiş lan..Çok hoşuma gitti..Ne demiştin?.Sergi mi??
Ayten - Hayır,"Sevgi.."
2.Tamam bize bi dakka müsaade et...
(Kürsüdeki hakimlerin birbirlerinin kulaklarına fısıldamaları gibi,bir süre birbirlerinin kulaklarına fısıldayıp,mırıldanarak tartışırlar)
Tamam..Kararımızı verdik!..
Ne olursa olsun,her şartta,her koşulda bizi seveceğinize söz veriyor musunuz?
Ayten - Veriyoruz.
Kamil - Veriyoruz.
2.Bebek - O zaman biz de DOĞUYORUUUUUZZZ!...
(Ayten sevinip,aniden ayağa kalkınca,erken doğum başlar)
Ayten - YAŞASIN!...AAYY...AYYY..Geliyo!.
Geliyo Kamil!.Erken doğum!..Çabuk!..Çabuk hastaneye!..
(Kamil koluna girip sağdan çıkarırken...)
2.Bebek - Dur biz de yardım edelim!...
(Yanlarına giderler,hep birlikte çıkarlar...)TUTUN BANA
(Evde...Evin 30 yaşındaki bekar kızı Berna salonda,elinde temizlik beziyle sağı-solu temizliyor...Neşeli değildir..Temizlik yaparken skecin ismindeki şarkıyı mırıldanır...
Bir süre sonra annesi girer)
-- Berna kızım,burda mısın?..
-- Burdayım anne..
-- N'apyosun?.Temizlik mi yapıyorsun?
-- Evet anne,temizlik yapıyorum.Ne oldu,bişey mi var?
-- Yooo...Bulaşıkları hallettin mi diye soracaktım..
-- Hallettim anne..
-- Çamaşırlar bitti mi?
-- Bitti anne..
-- Kuruttun,ütüledin,yerlerine yerleştirdin?
-- Yerleştirdim anne..
-- Yemek işini de hallettin?
-- Hallettim anne..
-- İyi o zaman,her iş bittiyse,kocanı da al da,çıkın gezin dolaşın,hava alın biraz..
-- Anne dalga geçme lütfen..
-- Doğru ya...Sen evli değildin...Kocan derken,sevgilini,erkek arkadaşını kastetmiştim...Telefon et de,gelsin seni biyerlere götürsün..Sinemaya falan gidin.
-- Anne dalga geçme!..
-- Doğru ya...Senin,sevgilin,erkek arkadaşın falan da yok...
-- Yok anne..
-- Allah Allah,niye acaba?...Yaş kaç oldu kızım??
-- 30 oldum anne..Noolmuş?
-- Kızım inat etme,şu Hamdi bey'i bi gör..Bi tanışın,bi konuşun,belki kanın kaynar,hoşuna gider,seversin...Hemen karar vermen şart değil,sadece git,bi görüşün..
-- Hayır anne..Söyledim sana,adam çok çirkin..
-- Sanki sen çok güzelsin?
-- Ben de onu diyorum,o çirkin,ben çirkin,fizik yasalarına aykırı,iki çirkin birbirini iter.
-- O zaman şu Bakkal Nuri'nin oğluyla bi görüş.
-- Olmaz.O da çok genç..
-- O zaman,Nuri'nin babasıyla görüş,yaşlılardan hoşlanıyorsan..Adamın geçen sene karısı öldü,evlenecek birini arıyor diye duydum..
-- Olmaz anne,o da çok yaşlı..
-- Nuri'nin kendisi diyeceğim ama o da evli...Nuri'nin kayınbiraderi var Sabri diye..
-- Biliyorum anne..Olmaz o..Gördüm onu.Basketbolcu gibi,çok uzun boylu..
-- Onun kardeşi var..?
-- O da çok kısa..
-- Hüseyin?
-- Çok zayıf.
-- Mehmet?
-- Çok şişman.
-- Armut?
-- Sapı var.
-- Üzüm?
-- Çöpü var.
-- Ama sen de kızım...Herkese olmaz diyorsun!...Bildiğim başka erkek kalmadı valla...Eğer ilgini çekerse,Filiz diye bi kız var...
-- Anne saçmalama!..
-- Ama kızım sen de bi karar ver!..Evlenecek misin,evlenmeyecek misin?..
-- Evleneceğim anne...Ama önce göreceğim..Sonra tanışacağım...Sonra aşık olacağım..Sonra evleneceğim..Ben ruh ikizimi arıyorum..Doğru erkeği arıyorum..Aşk arıyorum..
-- Kızım,evlendikten sonra da aşık olur insan..Bak bana?...Evlenmeden önce babanı hiç tanımıyordum,şimdi ondan başkasını gözüm görmüyor..
(Kocası Ramazan girer...Kaba-saba,kıro bir adamdır..)
-- Lan Asiye!..İki saattir seni bekliyom lan tükanda...Niye getirmiyon lan yemeğimi tükana?
-- Unuttum Ramazan...Konuşmaya daldık kızla...Şimdi hazırlarım sefertasını..
-- Kodum mu oturturum valla!...(Yumruğunu kaldırır) Hele bi daha unut yemeğimi?..
-- Bu mudur anne?.."Babandan başkasını gözüm görmüyor" dediğin,bu mudur?
-- Budur..Görmüyon mu herifi?..Sıkıyorsa,dönüp de başkasına bak bakayım..
-- Lan hala ne duruyon?..Hazırlasana yimeğimi!..
-- Tamam,tamam,hazırlıyorum...(Çıkar)
-- Senin kaşıntın ne kızım?..De bakayım bana..
-- Benim bi kaşıntım yok baba,kaşınan sensin!..
-- Lan sen ne biçim konuşuyon lan babanla?...(Yumruğunu kafasının üzerine kaldırır) Kodum mu,yapışırsın duvara!
-- Baba,şu yumruğunu kaldırıp da,tepemde tutma!.Vuracaksan vur!..Vurmayacaksan,demokles'in kılıcı gibi...
-- Alış alış,dayağa alış...Anan yaşlandı,yarın bigün ölüp gider.Senin de evlenmeye niyetin yok madem,bu evde kalacaksan,dayağa alışacaksın..Lan Asiyeee..Hazır mı yimeğim?..Acımdan geberiyom,eli kırılasıca,acele etsen ya!...(Çıkar)
-- "Açlıktan geberiyorum" diyeceğine, "Acımdan geberiyorum" diyor...Doğru söylüyor aslında..O kadar mutsuz ki,acısından geberiyor,farkında değil...
Annemin de beni evlendirmek istemesinin sebebini anlıyorum.."Ben öldüm,sen kaç,kendini kurtar" demek istiyor...
Kaçsam nereye kaçacağım?..
Baba evinden,kocaevine...
Ne farkı var ki?..
İkisi de aynı ev..
Evlilik değil, "Evden-eve nakliyat..."
Bari ufak-tefek biriyle evleneyim de,iki tokat atarsa,bi tane de ben ona çakarım...
Öffff...Öyle yorgunum ki...Ruh yorgunuyum..Hayat yorgunuyum...Yaşayamamaktan yoruldum....
(İskemleye çöker)
Bugün de amma çok iş yaptım...
(Oturduğu yerde yorgunluktan başı önüne düşer,uyuklamaya başlar...)
(Işıklar loş hale gelir..).
(Sahneye yakışıklı genç bir adam girer,Berna'yı dürter,uyandırır.)
-- Sen de kimsin?!
-- Sakin oll..Şu anda uyuyorsun...Rüya görüyorsun..
-- Yemin et!
-- Kuran çarpsın.
-- Sen kimsin?
-- Hani bazı insanların rüyalarında gördükleri "Ak sakallı ihtiyar" var ya?..
-- Sen o musun?
-- Hayır,ben o ak sakallı ihtiyarın oğluyum.Babamın işi çıktı,yerine beni gönderdi..
-- Gerçekten mi?
-- Hayır,şaka yapıyorum...Ben,senin gibi bekar ve mutsuz kızların rüyalarına giren, "Ak sakalsız genç adamım..."
-- "Ak sakalsız genç adam?..
-- Evet..
-- Ne işin var peki rüyamda?.
-- Bana tutunman için geldim...
-- Nasıl yani?..
-- Tutun bana....(Elini uzatır,iskemleden kaldırır) Ben senin,uyanıkken yaşadığın hayata katlanabilmen için,uyurken tutunabileceğin hayalinim...
-- Çok yakışıklısın...
-- Sen de çok güzelsin...
-- Yalancı...
-- Yalan söylemiyorum...Ben herkese istedikleri gibi görünürüm,onları da istedikleri gibi görürüm...
Şu an nasıl hissediyorsun kendini?
-- Kuş gibi...
-- Tutun bana...Dans edelim..Dans etmeyi sevdiğini biliyorum..
-- Nerden biliyorsun?.
-- Uzatma!.Biliyorum işte.....
(Fondan Sezen Aksu'nun sesiyle "Belki şehre bir film gelir" şarkısı girer...Işık giderek kararır,dans ederek,karanlıkta kaybolurlar........)BALTACI-KATERİNA
(Mehter marşı...Baltacı Mehmet Paşa'nın çadırı...Baltacı önde,paşalarından biri arkasında,Osmanlı kıyafetleri içinde,soldan girerler...)
BALTACI -- Bre paşa!...Söyle bakalım,senin düşüncen nedir?...
Rus çarı deli Petro,savaşı kaybedeceğini anlamış,bizimle barış yapmayı istemektedir!...
Kendisinden her ne talep eder isek,vermeyi kabul etmektedir...
Ben,Baltacı Mehmet Paşa!..
Rus Çarı'nın bu isteğini kabul etmeyi düşünmekteyim..Lakin....
KASIM PAŞA -- Lakin?..
BALTACI -- Ne lakini?
KASIM PAŞA -- Yok,siz lakin dediniz,onu diyorum..
BALTACI -- Lakin,savaş konseyinin içinde,savaşa sonuna kadar devam etmekten yana olanlar da vardır...
Sen ne dersin Kasım Paşa?..
Rus çarı,arzumuz gibi hareket ederse,barışa müaade edelim mi,savaşa devam mı edelim?..
KASIM PAŞA -- Paşam...Rus Çar'ı Deli Petro,eğer taleplerimize boyun eğer,şartlarımıza razı olursa,barış yapmak bizim için en hayırlısıdır..
BALTACI -- Haklısın..Barış yapalım!.
KASIM PAŞA -- Lakin...Moskof ordusu tamamen elimizdedir..Direnecek kuvveti kalmamıştır..Hepsini kılıçtan geçirip,Moskof diyarına yürümek de bizim için hayırlı olabilir.Bu fırsat bir daha elimize geçmeyebilir..
BALTACI -- Haklısın..Savaş yapalım!..
KASIM PAŞA -- Lakin...Önümüz kış.. Muharebe fazla uzarsa,burada uzun zaman barınamayız..Barış yapmak daha hayırlı görünüyor..
BALTACI -- Haklısın..Barış yapalım!..
KASIM PAŞA -- Lakin...Şimdi barış yaparsak,Deli Petro tez zamanda eski kuvvetini toparlar,Osmanlı üzerindeki ihtirasına kaldığı yerden devam eder...
BALTACI -- Haklısın..Savaş yapalım!..
KASIM PAŞA -- Lakin...Savaş fazla uzadı..Yeniçerilerde bıkkınlık ve metal yorgunluğu alametleri başladı...Eğer hemen barış yapmazsak,savaşı kaybedebiliriz..
BALTACI -- Haklısın..Barış yapalım!.
KASIM PAŞA -- Lakin...
BALTACI -- LAN SOKACAM SENİN LAKİNİNE!!..
Lakin lakin..Ne lakini?!
Karar ver oğlum,savaşacak mıyız,savaşmayacak mıyız?!
(Mehter marşı müziği çalan bir cep telefonu sesi duyulur)
BALTACI -- Telefonun çalıyor!
KASIMPAŞA -- (Telefonunu çıkarır,kulağına tutar) Benimki değil paşam,sizinki çalıyor..
(Baltacı Mehmet Paşa kaftanının cebinden söylenerek cep telefonunu çıkarır)
BALTACI -- Ulan bu saatte...savaşın ortasında...kim bu arayan?..
Alooo?...Efendim?..
Ben sana beni bu numaradan arama demedim mi??..
KASIM PAŞA -- Kimdir paşam?
BALTACI -- Sanane!..Git,savaş konseyini topla,bi karar verin,kararı da bana bildir!
KASIM PAŞA -- Ne yönde bir karar almamızı istersiniz paşam?
BALTACI -- Senin fikrin nedir?
KASIM PAŞA -- Ben savaşalım derim.Lakin...
BALTACI -- Lan git!..Adamı hasta etme!.Kasım paşa mısın nesin!..Kararsız Kasım!..Çık git,tamam...
(Kasım paşa,eğilerek selam verir,geri geri çıkar)
Tabi...Padişaha hesap verecek olan sen değilsin..Senin adın Kasım Paşa..Senin için herşey kasımpaşa...
(Telefona döner..Arayan Rus Çariçe Katerina'dır)
Buyur Katerina!...Bişey mi oldu?
(Bir köşede,lokal ışık altında Rus Çariçe'si Katerina belirir..Kulağında telefon..)
KATERİNA -- (Bozuk şiveyle) Nasılsın Baltacı Mehmet pasam?...Seni çok özlemisim..
BALTACI -- Senin o bozuk şiveni yerim ben!..
KATERİNA -- Sivem bozuktur,dikkat et,zehirlenmeyesin...(Güler)
BALTACI -- (Güler) Buyur Çariçem..Bişey mi isteyeceksin?
KATERİNA -- Yok pasam...Seni çok özlemisim,onun için rahatsız ettim..
Son bulusmamızın üzerinden on ay geçmis,sana anlatacağım çok sey var.. Hepsini içimde biriktirmisim.Seninle bulusup,hepsini sana anlatıp,bosalmak,rahatlamak isterim pasam..
BALTACI -- Çok meşgulüm Katerina,telefonda boşalamaz mısın?
KATERİNA -- Olmaz pasam...Anlatacaklarım çok özeldir..Kulağına fısıldamak isterim...Sen de istersen benim kulağıma ask sözleri fısıldarsın..
BALTACI -- "Ask" değil Katerina,"Aşk..Aşk.."
KATERİNA -- Öyledir pasam ama ben "ş" harfini söyleyemiyorum...
BALTACI -- Ama çok meşgulüm Katerina..Savaşın en kritik safhasındayız şu an.
KATERİNA -- Ne zaman bitecek bu savas Pasam?
BALTACI -- "Savas" değil yahu.."Savaş..Savaş..."
KATERİNA -- Ama dedim sana pasam, "ş" harfini söyleyemiyorum..Dilim dönmüyor...Seninle bulusunca ben sana dilimi gösteririm,sen bakarsın benim dilime ne olmus?...Başka ağrıyan,sızlayan taraflarım da vardır her tarafımı gösteririm sana..
BALTACI -- Ulan,bu yaştan sonra dinden imandan çıkaracak bu kadın beni...
Savaştan sonra görüşelim Katerina..Şu anda kritik bir karar vermek üzereyiz..Sizi şimdi mi öpelim,yoksa sabaha mı bırakalım,onu tartışıyoruz..
KATERİNA -- Savas iyi bisey değildir pasam...Savas yapmayın..Barıs yapın..Analar ağlamasın..
BALTACI -- Kapatmam lazım Katerina,namaz vaktim geldi..Beni sonra tekrar ara..
Veya ben seni arayayım,sana yazmasın..Zaten size yazmış yazacağı kadar..
Haydi hoşçakal!
KATERİNA -- Görüsürüz pasam..
(Baltacı telefonu kapatır,cebine koyar)
BALTACI -- Abdest alıp,namazımı kılayım...
İBRİKÇİBAŞI!.
SABUNCUBAŞI!.
HAVLUCUBAŞI!...
(Diye seslenerek dışarıya çıkar...)
.........
(Katerina'nın çadırı..Deli Petro girer..Kafasında huni vardır...)
PETRO -- Ne yapacağız Katerina,ne yapacağız?!..(Panik halindedir)
Osmanlı ordusu bizi çembere aldı..Yok edecekler..Hepimizi öldürecekler!..
Ordumu en modern silahlarla donattım,en iyi askerlerimle yola çıktım ama yenildik!..
Bittik!..Mahvolduk!...
Bizi çembere aldılar!..Çemberi yarıp çıkamıyoruz!...Hepimiz ölüceez!..Hepimiz ölüceeezz!...
KATERİNA -- Sakin ol Deli Petro!..Buluruz bir çaresini...
PETRO -- Bana deli Petro deyip durma!..Bana düşmanlarım deli Petro der..Ben,Rus Çarı Büyük Petro'yum!....
Hepimiz ölüceez!..Hepimiz ölüceez!..
Komutanlarım söylemişlerdi bana!..Keşif yapmadan ilerlemeyelim demişlerdi!..Dinlemedim onları!...Komutanlarımı dinlemedim!..Çok güvendim kendime!...
Hepimiz ölücez!..Hepimiz ölüceezz!..
(Panik halinde sağa-sola atak yapar)
KATERİNA -- Benim bir planım var Petro...
PETRO -- Getir yiyelim.
KATERİNA -- Neyi?
PETRO -- Pilavı.
KATERİNA -- Pilav demedim,plan dedim..
PETRO -- Neymiş o?
KATERİNA -- Ben tek başıma Baltacı Mehmet Pasa'nın çadırına gideceğim...
PETRO -- Niye?
KATERİNA -- Tek başına sokağa çıkmaktan korkmadığımı ispat etmek için...
Niye olacak?..Baltacı Mehmet Paşa'yı kadınlığımla etkilemek için...Onu kadınlığımla etkileyeceğim,savaştan vazgeçirmeye çalışacağım...
PETRO -- Hani sen "ş" harfini söyleyemiyordun?
KATERİNA -- Onu Baltacı Mehmet Paşayı tahrik etmek için yaptım.Türk erkekleri bozuk şiveli kadınlardan hoşlanıyorlar.
Zaten rus kadınlarına bayılıyorlar,bir de şivesi bozuk oldu mu hiç dayanamıyorlar..
PETRO -- Bu plan,güzel bir plan Katerina..
Ama Baltacı Mehmet Paşa çok yaşlı bir adam..Seksen küsür yaşında..Senin kadınlığından etkilenir mi?..
Etkilense ne yapacak?.Sana gücü yeter mi?
KATERİNA -- Yeter yeter!...Adam seksen küsür yaşında ama dünyanın en iyi yetişmiş ordusunu,Rus ordusunu yendi,benimle mi başa çıkamayacak?..Bana küsuratı yeter.....
.........
(Baltacı'nın çadırı...Baltacı..Kasım Paşa girerler...)
BALTACI -- Ne yaptınız Kasım Paşa?..Savaş konseyimiz kararını verdi mi?..Savaşıyor muyuz,barış mı yapıyoruz?..
KASIM PAŞA -- Savaş konseyi savaştan yanadır paşam..
BALTACI -- Savaşıyor muyuz yani?
KASIM PAŞA -- Hayır paşam,savaşmıyoruz..
BALTACI -- Savaş konseyi savaştan yanadır,demedin mi?
KASIM PAŞA -- Tabi öyle olacak.Çünkü o savaş konseyi...
Savaş konseyi savaşalım deyince,ben de barış konseyini topladım,tabi doğal olarak onlar da oybirliğiyle barış kararı verdi..
BALTACI -- İyi yapmışsın..Ben de zaten savaşmaktan yoruldum..Savaş savaş nereye kadar?..Sigortası yok,emekliliği yok..Savaşma saatleri düzensiz...
KASIM PAŞA -- Lakin Kırım Hanı'nın bazı itirazları oldu..
BALTACI -- O zaten herşeye itiraz ediyor..Ne yapsak beğendiremiyoruz.Kesin Chp'lidir...
Ne diyor peki?
KASIM PAŞA -- Kırım hanı diyor ki, "Zafere bir adım kaldı..Moskof ordusu perişan..Petro yavşağına güvenilmez..Eğer barış yapar da onu serbest bırakırsak,daha sonra bütün hristiyan avrupayı arkasına alır,daha büyük bir kuvvetle Osmanlıya yeniden saldırır" diyor...
BALTACI -- Ulan Kırım Hanı!..Kırım geldin,kırım gideceksin!...
Biz haybeden barış yapmayacağız ki...Barış şartı olarak Petro'nun elinde avucunda ne varsa alacağız,Petro elli sene kendine gelemeyecek..
KASIM PAŞA -- Peki elli sene sonra?
BALTACI -- O zaman da ben ölmüş olacağım.Banane!...
Ayrıca şu da var..
KASIM PAŞA -- Ne var?
BALTACI -- Eğer savaşa devam edersek,düşmanı meyus ederiz ve o yeis haliyle,can aşkına,başka türlü ahvalin zuhuruna sebebiyet veririz..
KASIM PAŞA -- Hiçbişey anlamadım.
BALTACI -- Ben de anlamadım..
(Yine mehter marşı müziği çalan cep telefonu sesi duyulur)
BALTACI -- Telefonun çalıyor!
KASIM PAŞA -- Sizinki paşam..
BALTACI -- Nerden biliyorsun benimki olduğunu?..Herkesin telefonunda mehter marşı var..
(Telefonunu çıkarır.)
Benimkiymiş...
(Telefonu kaldırıp,kimin aradığına bakar)
Padişah arıyor!..
Ssst!..Şşşt!.
İstanbul'dan padişah arıyor..
Padişah Üçüncü Ahmet!..Üç seferdir arıyor,bu sefer açmam lazım...
(Açar)
"Buyrun Padişahım?..
Evet Padişahım...
Rus ordusunu çembere aldık bekliyoruz...
Hayır,rus ordusuna çember almadık,rus ordusunu çembere aldık..
Neyi mi bekliyoruz?..Şeyi bekliyoruz..Rus ordusunun teslim olmasını bekliyoruz...
Tamam Padişahım!..
Olur Padişahım!..
Başüstüne Padişahım!..
Derhal Padişahım!...
Padişahım çok yaşa!..
(Telefonu kapatır)
Padişahımız üşütmüş,hapşırdı,onun için "Çok yaşa" dedim..
Yoksa beni bilirsin,ben yağcılığı sevmem..
KASIM PAŞA -- Ne diyor Padişahımız efendimiz?
BALTACI -- Padişahımız efendimiz,bu gecikmenin sebebini merak ediyor...Gecikmenin bedeli olarak birkaç kelle istiyor..Göndereyim mi senin kelleni Padişaha?.
KASIM PAŞA -- Ferman padişahınsa,kelle bizimdir...
BALTACI -- Var git,konseyi tekrar topla,kesin kararı bana bildir!..
KASIM PAŞA -- Başüstüne paşam!...(Çıkar)
(Rus Çariçe'si Katerina girer...)
KATERİNA -- Pasam?!..
BALTACI -- Katerina?!...Senin ne işin var burada..benim çadırımda?
KATERŞİNA -- Senin olmaya geldim pasam!..
BALTACI -- Senin olmaya derken?...Nasıl yani?
KATERİNA -- Ne istersen yapmaya geldim!..
BALTACI --Ne istersem??
KATERİNA -- Ne istersen..
BALTACI -- İstediğim herşeyi yapacak mısın?
KATERİNA -- Evet...İstediğin herseyi yapacağım...
BALTACI -- Ben irmik helvasını çok severim...Bana irmik helvası yapabilir misin?..
Bak,istediğin herşeyi yaparım dedin!..
KATERİNA -- Yaparım...Onu da yaparım..
(İşveli hareketlerle Baltacıya yaklaşır,üzerindeki pelerini çözüp,üzerinden bırakır)
Ne istersen yaparım...Yeter ki sen savası sona erdir..
BALTACI -- "Savas" değil, "Savaş.."
KATERİNA - (Baltacı'ya sokulur,dokunup tahrik etmeye çalışır) Bayılıyorum sana Mehmet pasa...Senin için ölüyorum..Sen benim için doğru erkeksin..
BALTACI -- Katerina yapma,ayıp..Sen benim kızım olacak yaştasın..
Yapma,ben sevmem böyle şeyleri.
KATERİNA -- Nasil seyleri?...(Üzerine gider)
BALTACI -- Katerina yapma diyorum bak,kalbini kırarım.
KATERİNA -- Kalbimi kır..Acıma..Parçala beni...Bu bizim kaderimiz..Ben burda seninle seviseceğim,sen de bizi affedip savaşmadan geri döneceksin.Tarih böyle yazacak..Tarihe karsı gelemezsin!..
BALTACI -- Yok öyle bişey Katerina..Tarih yanlış yazıyor..Seninle aramızda bişey olmayacak..Hepsi popüler tarihçilerin uydurması...Ben sekseniki yaşındayım.O defteri kapattım.
KATERİNA -- Ben sana yeni defter açarım,sen hiç merak etme..
BALTACI -- Yapamam Katerina,ben evliyim..Benim bir haremim var.Karılarımı aldatamam!..
KATERİNA -- Mehmet!..
BALTACI -- Yapma!..
KATERİNA -- Baltacı Mehmet Pasa!..Baltanı göster bana!..Baltanı görmek istiyorum!..
BALTACI -- Kızım bak git!..
(Katerina üzerine gider,Baltacı geri geri kaçar,çıkarlar...)
(Dışarıdan sesleri gelmeye devam eder)
KATERİNA -- Baltacııı...
BALTACI -- Kızım yapma diyorum...
Çıkarma elbiselerimi...
Yapmaa..
Yapmaaa...
Bak dinliyo mu?.
Yapmaaa...
Yap.......
(Bir top sesi duyulur)
(Ardından Mehter marşı..)
(Baltacı toparlanarak içeri girer)
BALTACI -- Kasım paşaaa!..
Savaş bitti,geri dönüyoruz!....
Zaten benim savaşacak halim de kalmadı......
(Mehter müziği...Işık...)BULMACA
(Evde..Hüsnü bey koltuğunda katladığı gazetenin bulmacasını çözüyor..Karısı da yanında örgü örüyor...)
-- Yine takıldım gazetenin bulmacasına...
Koymuşsunuz gazeteyi gözümün önüne,sehpanın üzerine...En üstte de bulmaca eki...
Sanki bana meydan okuyor...
Meydan okunmasına da hiç tahammülüm yoktur,hemen karşılık veririm...
Halbuki bulmacaları hiç sevmem...
Çözüyorsun da ne oluyor?..Neyi kanıtlıyorsun?..Bilgili olduğunu mu?..
Bilgiliysen,bilgini kendine sakla!..
İnsan kendine bile bilgiçlik taslamamalı...
Bulmacalar zaten genellikle aptal tuzağıdır..Hep kolay şeyler sorarlar..Bilin de,kendinizi bilgili,kültürlü,önemli biri sanın diye...
Şu soruya bakar mısınız Allahaşkına?...
"Su sesi..."
Bunu bilmeyecek ne var?..Su sesi : Şırıl...
-- Ne dedin Hüsnü?..
-- Sana demedim...İnsanların zekalarıyla alay ediyor bunlar..
-- Ne soruyolar?
-- Su sesi...
-- Kaç harfli?
-- Beş harfli.
-- Şırıl'dır..
-- Şırıldır tabi,başka ne olacak?...Yok...Şırıl olmuyor...
-- Nasıl olmuyo?..Beş harfli demedin mi?
-- Evet ama olmuyor işte..Ben de şırıl biliyordum,demek ki değilmiş..
-- Beş harfli mi dediydin?
-- Evet..
-- Yukardan aşağı mı,soldan sağa mı?
-- Ne farkeder Necmiye,su sesi işte..
-- Hayır yani,yukardan aşağı musluktan akan suyun sesi mi,soldan sağa akan dere suyu mu?.İkisi farklı farklı ses çıkarır,ondan dedim..
-- Öyle bişey yazmıyor,su sesi diyor..
-- Lıkır'ı bi dene bakayım olacak mı?
-- Lıkır mı?..
-- Evet..Suyu lıkır lıkır içersin ya...
-- Bakayım oluyor muu...Hayır,olmuyor,başka bişey olacak..
-- Olması lazım Hüsnü..Lıkır beş harfli işte..
-- Olmuyo Necmiye,baktım,olmuyo..
-- Gulüp'tür o zaman..
-- Kulüp mü??
-- Kulüp değil,gulüp...Şişeden su içerken "gulüp..gulüp..gulüp" diye ses çıkar ya...Şişeden
su içerken çıkan ses diye mi soruyo?
-- Hayır,sadece "Su sesi" diyor..
-- Gürül'dür o zaman..Gürül gürül akar ya su?..
-- Yok..Gürül de olmuyor...
-- Olmuyorsa boşver Hüsnü,bulmak zorunda mısın?.
-- Hayır canım,ne münasebet,mecbur değilim elbet..Ama su sesi ne olabilir ki?..
(Torun Ayşe gelir..).
-- Babaanne n'apıyosunuz?
-- Deden bulmaca çözüyor da kızım,bi soruda takıldı..
-- Bişeye takılmadım Necmiye..Şunu bulayım,bırakacağım zaten..Hiç sevmem bulmacaları...
-- Soru ne dedecim?
-- Su sesi.
-- Kaç harfli?
-- Beş harfli.
-- İçme suyu mu,musluk suyu mu?
-- Kızım,ne farkeder??
-- Ama dede,içme suyu daha temizdir,başka türlü ses çıkarır.Oysa ki musluk suyunun içinde bisürü mikrop,bakteri falan olduğu için,o mikropların,bakterilerin sesleri de su sesine karışır,başka türlü ses çıkar..
-- Mikroplarla,bakteriler ses mi çıkarıyorlar?
-- Çıkarmıyorlar mı?
-- Okuyorsunuz ama nerenizle okuyorsunuz bilmiyorum ki...
(Oğluyla karısı işten gelirler..).
-- Hayırdır baba,bulmaca mı çözüyorsun?..Hani sen sevmezdin bulmacaları?
-- Yok yahu,koymuşsunuz bulmacayı gözümün önüne...Bitirmeden bırakırsam kafama takılır diye..
-- Soru ne?
-- Su sesi..
-- "Haşşşşş!.."
-- Noluyo oğlum???
-- Su sesi demedin mi?..Su sesi : "Haşşşşş..."
-- Oğlum,haşşş diye su sesi mi olur,saçmalama..
-- Bi bakıver Hüsnü?..Belki de haşş'tır..
-- Allah Allaaah...Yahu,haşşş diye su sesi mi olur?..
-- Valla sen bilirsin baba ama hamamda haşşş diye dökünüp de yıkanıyo insanlar..
-- Tövbe tövbeee..Olmuyo işte,haşş değil..Hem haş kaç harfli ki?
Gelini (Oğlunun karısı) :
-- "Pıtpıt" olmasın baba?
-- Pıtpıt mı??
-- Dün mutfağın musluğu damlatıyordu pıt pıt diye,ordan aklıma geldi..
-- Pıt pıt olmaz kızım,pıt pıt altı harfli..Bize beş harfli su sesi lazım..
-- "Fışır" ı bi deneyin babacım,oluyo mu acaba?
-- Fışır ne kızım??
-- Ay Hüsnü,sen de hemen herşeye karşı çıkma!..Bi bak,belki de fışır'dır..Fışır,fışkıran suyun sesi mi kızım?
-- Evet annecim..
-- Fışır oldu mu Hüsnü?
-- Olmadı..Fışır değil,başka bişey olacak..
-- Benim karnım acıktı!.
-- Tamam kızım,şu su sesini bulalım da bi...
-- Baba,Şakır'ı denesene..
-- Şakır mı??
-- Yağmur yağar ya şakır şakır?..
-- Bak o olabilir,hem beş harfli..
-- Kesin şakır'dır..
-- Şakır değil,olmuyor...
-- "Cılop" u dene Hüsnü?..Suya taş atarsın,cılop diye ses çıkar ya?..
-- Clop dört harfli Necmiye..
-- Nasıl dört harfli?..C..ı..l..o..p...Beş harfli.
-- Necmiye,söylerken beş harfli de,yazarken dört harfli..
-- O zaman sen de yazma,söyle!.
-- Kime söyleyeceğim?
-- Gazetenin telefon numarası yok mu orda,ara,söyle..
-- Saçmalama Necmiye...
-- Allah Allah,nedir acaba su sesi?..
-- Su sesi..Su sesi..Su sesi..Su sesi?...
-- Su sesi..Su sesi..Su sesi..Su sesi?..
-- Su sesi..Su sesi..Su sesi..Su sesi..Su sesi?...
-- Anne,karnım acıktııı!..
-- Kızım sabret azıcık,şu su sesini bulalım hele?.Su sesi..Su sesi?..
-- Su sesi..Su sesi..Su sesi?...
-- Anne yaaa?...
-- Kızım sen kızı mutfağa götür,yedir bişeyler,biz buluruz su sesini..
-- Tamam anne...
-- Su sesi..Su sesi..Su sesi..Su sesi?...
-- Şıkır!.
-- Şokur!.
-- Fokur!
-- Haşırt!
-- Şorrrr!
-- Şarrrr!..
-- Yürüyün mutfağa gidiyoruz,suyun sesini yerinde dinleyip öğreneceğiz...
(Çıkarlar..Mutfaktan sesleri duyulur..)
-- Tırrrrrrr!..
-- Oğlum,tırrr diye su sesi olmaz..Su evye'ye çarpıyor da o ses çıkıyor,hele biraz aksın bakalım..
-- Açayım mı biraz daha musluğu Hüsnü?
-- Aç bakalım..
-- Şırrrrr!
-- Şurrrr!
-- Şorrrr!
-- Beş harfli olacak ha?..Beş harften fazla olan sesleri dikkate almayın...
-- Böyle olmuyo baba,su lavaboya çarpıyo,hangisi su sesi,hangisi lavabo sesi anlaşılmıyo..
-- Ne yapıcaz peki?
-- Sürahiden,süngerin üzerine boşaltalım suyu,daha sessiz olur,suyun gerçek sesini duyabiliriz..
-- İyi fikir..Necmiye,doldur sürahiyi..Kızım ver ordan süngeri...
-- "Ssssss" diye bi ses çıkıyo Hüsnü..
(Hüsnü tek başına girer..)
-- Olmadı..Bulamadık..Ne yaptıksa beş harfli su sesinin ne olduğunu bulup da bulmacaya yerleştiremedik..
Trabzonda yaşayan abimi aradım,su sesini ona sordum..Köyde yaşadığı için orda her türlü su var..Irmak,dere,çay,kuyu,köy çeşmesi,yalak...Ondan da bi sonuç çıkmadı..
Sabaha karşı üçe kadar oraya uygun bir su sesi bulmaya çalıştık,bulamadık..
Yattık ama beni uyku tutmadı,şırıl,mırıl,foşurt,fışırt diye diye sabahı ettim...
Sabah olunca koştum bakkala,su sesinin ne olduğunu öğrenmek için ertesi günkü gazeteyi aldım...
Açtım,bulmacanın cevaplarına baktım,su sesi "Şırıl" mış...
Halbu ki biz şırıl'ı bulmuştuk ama onunla bağlantılı bir sorunun cevabını yanlış yazmışım,o yüzden şırıl'ı oraya
yerleştirememişiz...
Hiç sevmem bulmacaları da,meydan okunmasına dayanamıyorum ondan...
(Elindeki gazetenin bulmacasına bakarak)
--Neymiş bu?.."Bir nota..." Bunu bilmeyecek ne var?..Do...Fa...La...Re..MBEN SANA ZENGİN OLAMAZSIN DEMEDİM Kİ!..
-- Selamün aleyküm!.
-- Aleyküm selam...
-- Nasılsın baba?
-- İyiyim...Nerdesin sabahtan beri?.Seni arayıp duruyorum..
-- Neden?.Bişey mi oldu?
-- Yooo..Sadece arıyorum..
-- Baba,ben Mitat...
-- Eee?.
-- Bi hoşgeldin demek yok mu baba?..Yirmibeş senedir burda değilim unuttun mu?.İstanbula çalışmaya gittim ya?
-- Şimdi de geldin mi?
-- Geldim.
-- Çok para kazandın mı?
-- Kazandım baba..Çok çalıştım,çok kazandım,çok zengin oldum..
-- Çalıştın da zengin oldun?
-- Evet..
-- Yalan söyleme,ben bu yaşıma geldim çalışarak zengin olan kimseyi görmedim...Kapıdaki araba senin mi?
-- Benim..Dikkat ettiysen plakada adım yazılı : " 34 Mitat 1342 "
-- Ne kadar zengin oldun,ne kadar paran var?
-- Bilmiyorum baba..Ne kadar param var diye merak ettim,geçen Ocak ayında saymaya başladım,Hazirana gelince yoruldum,bıraktım.Acayip zengininim.Forbes dergisi beni kapak yaptı.
-- Niye?.Kapak yapacak kağıt bulamadılar mı?
-- Öyle değil baba,en başarılı, en zengin işadamlarından bahseden ekonomi dergisi.Kapağa benim fotoğrafımı bastılar,bir de röportaş verdim.
-- Kime verdin?
-- Dergiye verdim.
-- Kaça verdin?
-- Neyi?
-- Löportajı.
-- Löportaj değil,röportaş..Anlayacağın,öyle böyle değil,çok zenginim.
-- İyi de oğul,ben sana zengin olamazsın demedim ki,adam olamazsın dedim..Gelmiş burda babana hava atıyorsun.Zengin olmuşsun ama adam olamamışsın..
-- Adam da oldum baba..200 öğrenciye burs veriyorum.İki tane Üniversite,üç tane hastane yaptırdım,fakirler için barınaklar,aşevleri kurdum."Haybes" dergisi beni kapak yaptı.
-- Haybes ne?
-- En zengin ve en başarılı hayırsever işadamlarından bahseden bir dergi..
-- Oraya da löportaj verdin mi?
-- Löportaj değil baba,röportaş..Bi doğrusunu söyleyemedin şunun.
-- İyi de oğul,zengin olmuşsun tamam,adam da olmuş sayılırsın,ona da tamam ama iyi bir evlat olamamışsın.İnsan yirmibeş senedir anasını,babasını,kardeşlerini ziyarete gelmez mi,arayıp sormaz mı?..Ben sana zengin olamazsın,adam olamazsın demedim ki,hayırlı bir evlat olamazsın dedim.Yani,onu kastettim..
-- Aşkolsun baba!
-- Ne oldu?
-- Senin kafa gitmiş valla..Her ay iki sefer geliyorum ya?...Sadece bu son altı ayda işlerim yoğundu,gelemedim.Her ay senin hesabına yirmi bin lira para yatırıyorum.İstersen daha fazla yatırayım dedim sana,sen,istemem içimiz dışımız para oldu dedin.Annemle senin sağlıklarınızla yakından ilgileniyorum.Eve her üç ayda bir özel doktor gönderip düzenli olarak kontrollerinizi yaptırıyorum.Kardeşlerimin her birini bir şirketimin başına geçirdim..Yardım etmediğim akrabam kalmadı..Oturduğunuz bu köyün yollarını ben yaptırdım,suyunu ben getirdim,köye ayran bağlattım..
-- Ayranı sen mi bağlattın?
-- Ben bağlattım tabi..Köyün çeşmelerinde ikişer tane musluk var,birinden su akıyor,öbüründen de yaz gelince buz gibi ayran akıyor.Yazın sıcağında köylüm içsin de serinlesin diye yaptım.."Köybes" dergisi beni kapak yaptı..Köyüne,köylüsüne yardım eden işadamlarından bahseden dergi..
-- İyi de oğul...Zengin olmuşsun,adam olmuşsun,hayırlı evlat olmuşsun ama şey olamamışsın..
-- Ney olamamışım?
-- Sanatçı olamamışsın...Bu hayatta herşey olabilirsin.Bakan,başbakan hatta Cumhurbaşkanı bile olabilirsin ama sanatçı olamazsın.
-- Oldum baba..Sanatçı da oldum..Ressam oldum..Dünyanın parasını verip özel hocalar tuttum.Zaten resim yapmayı severdim,biraz yeteneğim vardı,o yeteneğimi geliştirdim,on senelik bir çabanın sonunda resim piyasasında tanınan bilinen bir ressam oldum.."Sanbes" dergisi beni kapak yaptı..En zengin,en başarılı,aynı zamanda sanatla uğraşan işadamlarından bahseden dergi..Çok yakında da kişisel sergimi açacağım.
-- Niye kişisel?..Niye bencillik yapıyorsun?..Sergi herkese açık olsa,herkes gelip görse?..
-- Öyle olacak baba.Herkes gelip görecek...Eee,ne diyorsun?.
-- Valla oğul,zengin olmuşsun,adam olmuşsun,hayırlı evlat olmuşsun,sanatçı olmuşsun ama..
-- Ama ne?
-- Şey olamamışsın..
-- Ne olamamışım?
-- Bilim adamı olamamışsın.
-- Bilim adamı?
-- Evet.
-- Oldum baba..Bilim adamı da oldum..Onca işimin arasında bir de Üniversiteye girdim,Arkeoloji okudum,Arkeolog oldum.Geçen ay bir kazı yaptım,Roma dönemine ait çok değerli eserler buldum.."Bilbes" dergisi beni kapak yaptı.
-- Aynı zamanda bilimle uğraşan işadamlarından bahseden dergi mi o?
-- Evet..
-- İyi de oğul,ben sana Roma dönemine ait eser bulamazsın demedim ki,Hitit dönemine ait eser bulamazsın dedim.
-- Saçmalama baba,öyle bişey demedin.
-- Olabilir ama deseydim öyle derdim..Zengin olmuşsun,adam olmuşsun,hayırlı evlat olmuşsun,sanatçı olmuşsun,bilim adamı olmuşsun ama şey olamamışsın..
-- Ney?
-- Dur bi dakka,acele ettirme!.
-- Ney olamamışım baba?.Söyle,ne olamamışım??
-- Çevreci olamamışsın!..
-- Çevreci?
-- Evet..Ben sana zengin olamazsın demedim,çevreci olamazsın dedim..
-- Oldum baba..Onu da oldum..Böyle yapacağını bildiğim için her ihtimale karşı onu da oldum..Çevre için araştırmalar yapan uluslararası bir şirketi bizzat yönetiyorum.
-- Bunun dergisi yok mu?
-- Yok.
-- İyi de oğul...Zengin olmuşsun,adam olmuşsun,hayırlı evlat olmuşsun,sanatçı olmuşsun,bilim adamı olmuşsun,çevreci olmuşsun ama..
-- Evet?
-- Amaaa..
-- Evet??
-- Dur biraz düşüneyim...
-- Düşünme baba,söyle hadi ne olamamışım?.Niye havaya bakıyorsun?.Söylesene ne olamamışım?.
-- ASTRONOT!...Astronot olamamışsın...Ben sana zengin olamazsın demedim,astronot olamazsın dedim..
-- Baba?
-- Efendim?
-- Senin derdin ne?
-- Ne derdi?
-- Sen niye benim yaptığım hiçbişeyi beğenmiyorsun??..Ben sana yaptığım hiçbişeyi beğendiremeyecek miyim?.Niye böyle kıllık yapıyorsun?.Niye böyle gıcıklık yapıyorsun?..
-- Valla bilmem..Ben sana zengin olamazsın demedim,astronot olamazsın dedim..
-- Astronot olamazsın dedin??
-- Evet.
-- Tamam baba..Öyle olsun..Burda beni bekle..Gerekirse bütün servetimi bunun için harcayacağım...Gerekirse kendi füzemi,kendi uzay aracımı yapacağım,kendimi uzaya fırlatacağım..Bekle burda..Sana Mars'tan selfi çekip göndermezsem,Jüpiterden taş toprak,Neptünden su bulup getirmezsem adiyim..
-- Ben sana Neptünden su bulup getiremezsin demedim ki,ben sana...
-- Baba sus!.
-- Tamam...Ama ben sana beni susturamazsın demedim ki,ben sana..
-- Babaaa!...
-- .............
--. Ben senin derdini biliyorum..Senin derdin,ne olursa olsun hep haklı çıkmak..Hayatım boyunca ne yaptımsa hepsini kendimi sana beğendirebilmek için yaptım..Ne olur bir kere de aferim desen?...
-- Ben sana kendini bana beğendiremezsin demedim ki,ben sana..
-- Baba!..Bak babam demem çakarım bi tane!.Delirtme adamı..
Bekle burda..Ben şimdi astronot olmaya gidiyorum.Bakalım astronot olup gelince ne diyeceksin?...
Bigün beni beğeneceksin!...Bigün bana aferim diyeceksin!.Dedirteceğim sana o aferimi..Ayrılma biyere..Astronot olup geldiğimde görüşeceğiz seninle!....KUŞ SESLERİ
(Güzel bir pazar günüdür...
İhsan bey erkenden,herkesten önce kalkmıştır..
O güzel günü kaçırmamak,sabahının en erken saatinden,akşamının en geç saatine kadar yaşamak ister..
Pencereyi açar,içeriye dolan,sabahın temiz,üşütmeyen serin havasını içine çeker...)
-- Ohhh!..İşte ben hava diye buna derim!...
Gün bu,güneş bu!...
Kaçırmamak lazım bu güzel günü...
(Hala tembel tembel uyuyan ev ahalisine seslenir..)
-- Ey ahali!..Haydi kalkın artık!..Bu güzel günü kaçırmayın...Tertemiz bir hava,pırıl pırıl bir güneş bizi bekliyor...
Uykumu da almışım,iyice dinlenmişim,benden güçlüsü,benden mutlusu yok bugün!...
Heeey!..Ahalii!..Kime diyorum?..
Tembellik etmeyin,kalkın artık..Şu güzelim kuş seslerini kaçırmayın!...
Ne güzel de ötüyorlar canım kuşlar!...
Ağaçlar,çiçekler,böcekler...
Tabiat bizi çağırıyor..
Koşuşturan insanlar..Korna sesleri..Havlayan köpekler...
(Pijamalarını dökünür,elbiselerini giyer..)
-- Meliiikeee!..Haydi karıcığım,kalk artık.Kahvaltıyı hazırla,ailece güzel bir kahvaltı yapalım...
Yok yok,ben bugün çok mutluyum,kahvaltıyı ben hazırlayayım...
Melikeee?..Esraaa?..Nurgüüül..Mehmeeet?..Haydi oğlum,haydi kızım,kalkın,bu muhteşem günü kaçırmayın!..
Bu güzel gün bize Tanrının hediyesi..Hediyeyi geri çevirmek olmaz...
(Küçük kızı Esra gelir İhsan beyin...)
(O da erken kalkmıştır ama günün güzelliğinin tadını çıkarmak için değil,dışarı çıkıp sevgilisiyle buluşmak için..)
(Bir de asortik giyinmiştir ki,mini etek falan,insanın kızmaması için çok iyi gününde olması gerekir..)
(İhsan bey de bugün o günündedir..İyi gününde yani...)
-- Günaydın babacım..
-- Günaydın güzel kızım...Nereye böyle sabahın erken saatinde süslenmişsin,püslenmişsin?..
-- Arkadaşımla buluşacağım baba..
-- Arkadaş?...Nasıl bir arkadaş bu?..
-- Erkek arkadaşım baba..
-- Kızım ben sana erkek arkadaş,merkek arkadaş istemem dememiş miydim?.
-- Aman babaaa?..Hangi çağda yaşıyoruz?..
-- Tamam kızım..Haklısın..Bu güzel günde kimsenin tadını kaçırmayayım..Sana güveniyorum...
-- Sağol baba..
-- Eteğin biraz kısa mıı?.Bana mı öyle geliyo?
-- Aman babaaa?..
-- Doğru söylüyorsun kızım..Haklısın..Namus insanın kafasının içindedir...Çık,eğlen,keyfine bak,bu güzel günün tadını çıkar...
(İhsan beyin karısı Melike gelir..Elindeki kağıdı İhsan beye uzatır..
-- Nedir bu Melike?
-- Fatura,İhsan...
-- Fatura??...Ne faturası??
-- Elektrik faturası...Bugün son günü..
-- Öyle mi?.Tamam..Hiç sorun değil..Bu güzel günde hiçbişey benim tadımı kaçıramaz...(Faturaya bakar)
OHAAA!..BU NEE??..SANAYİ CERYANI MI BAĞLATTINIZ LAN EVE?...
Neyse,neyse..Madem yaktık,ödeyeceğiz...
Bu güzel günde hiçbişey keyfimi bozamaz benim..
Koşuşturan insanlar..Ihlamur kokuları..Ağaçlar,çiçekler,böcekler...
Adeta şehrin müziği havlayan köpekler..
Cıvıl cıvıl kuş sesleri...
Haydi güzel bir kahvaltı yapalım,sonra da gün kaçmadan güzeel bir yürüyüşe çıkalım...
(İhsan beyin büyük kızı Nurgül gelir..Elindeki kağıdı babasına uzatarak..)
-- Nedir bu kızım?.
-- Su faturası baba..
-- Su faturası???...
-- Evet baba...
-- Tamam...Hallederiz...Hiç sorun değil..
(Faturaya bakar)
OHAAA!..BU NE??..HAMAM MI İŞLETİYORSUNUZ ULAN EVDE?..
Neyse...
Madem harcadık,ödeyeceğiz...
Bu güzel günde...
Tanrının bize hediyesi bu günlük güneşlik muhteşem günde,hiçbişey benim keyfimi bozamaz..
Haydi hep birlikte kahvaltı yapıp,birlikte yürüyüşe çıkalım..Bu güzel günün hakkını verelim..Korna sesleri..Havlayan köpekler..Kuş sesleri...
-- Kirayı hallettin mi İhsan?
-- Efenim??
-- Kirayı diyorum...Ev kirasını..Ev kirasını verdin mi?
-- Haaa..Doğru yaaa..Bugün kira günüüü...Ben de diyorum niye benim cebimde bu kadar çok para var?...
Tamam..Kirayı da hallederim...
Allah Allah,güneş nereye gitti?
-- Güneş orda baba?..
-- Doğru,ordaymış...Kuşlar niye ötmüyor??
-- Ötüyorlar baba...
-- Köpekler niye havlamıyor?
-- Havlıyorlar baba?..
(İhsan beyin oğlu Mehmet,elini açarak gelir..)
-- Ne oldu oğlum?
-- Ayakkabı parası baba..
-- Ne ayakkabısı oğlum?..
-- Spor ayakkabı baba..Dün söyledim ya sana..Bugün vereceğini söylemiştin..
-- Doğru ya..Bugün vereceğimi söylemiştim...
(İhsan bey elini cebine atar,oğluna söz verdiği ayakkabı parasını çıkarır verir..)
-- Al bakalım,dün sana söz verdiğim ayakkabı parası..
-- Baba,bağcık almayacağım,ayakkabı alacağım..
-- Oğlum nasıl bir ayakkabı bu?..
Al bakalım..Hepsi bu..Daha elektrik faturası,su faturası,kira,geriye bişey kalmıyo...
Hava da bugün ne kadar sıkıntılı...
Şu köpek de sabahtan beri hav hav hav hav hav...
Yok mu kardeşim bu köpeğin bi sahibi?..
-- Bana da para ver İhsan,bugün misafir gelecek,alışverişe çıkacağım..
-- Misafir gelecek,alışverişe çıkacaksın?
-- Evet..(Elini açar)
-- Ne kadar istiyorsun?
-- Yüz-yüzelli lira ver işte,anca..
-- Al bakalım...
Allah Allah?.Yağmur mu başladı dışarda?
-- Ne yağmuru baba.Hava günlük güneşlik..
-- Şu şehrin gürültüsü de...Yaşanmaz bu şehirde yaşanmaz!...
Korna sesleri bir yandan,düt düt düt düt düt..
Biyandan köpekler,hav hav hav hav hav..
Kuşlar biyandan,cik cik cik cik cik ...
Sen nereye gidiyorsun kızım?..
O kıyafet ne öyle,çıplaklar kampına mı gidiyorsun??..
Git üzerine doğru dürüst bişeyler giy,böyle çıkamazsın sokağa..
-- Ama baba?..
-- Başlatma şimdi babandan!..Hadi hadiii,git üzerini değiştir bakayım...
Hani Kahvaltı Melike?...
Bi sabah kalktığımda da kahvaltıyı hazır göreyim yahu...
İstemiyorum anasını satayım..
Kahvaltı mahvaltı yapmayacağım!..
Ben gidiyorum..
-- Nereye İhsan?
-- Nereye olacak,yatmaya gidiyorum..Akşama kadar yatacağım,hiç kalkmayacağım...
-- Hani dışarı çıkalım,yürüyelim diyordun?.
-- Ne var dışarda?!..Hiçbişey yok dışarda!..
Hava kirliliği bi yandan!..Gürültü biyandan..Korna sesleri düt düt düt düt düt..Köpekler biyandan hav hav hav hav hav..Kuşlar biyandan cik cik cik cik cik..
Hele şu kuş seslerine sinir oluyorum!..
Cır cır cır cır,cik cik cik cik!...
Ne ötüyorsunuz?..Kime ötüyorsunuz?!..Derdiniz ne?...
Ötmeyin kardeşim..Kapa şu pencereyi!..Ötmesenize oğlum!.Sizin yüzünüzden doğru dürüst uyku uyuyamıyoruz...Cik cik cik cik cik..Cır cır cır cır cır..Sizi mi dinleyeceğiz ulan sabaha kadar..Ulan bak hala ötüyorlar..Taş yok mu taş?..Şu terliği versene bana!..
(Terliği alır)
Ben şimdi size gösteririm!..Cik cik cik cik cik.Cır cır cır cır cır..Cik cik cik cik cik!...
(Diyerek çıkar)
-- Nooldu şimdi babama?.
-- Bilmem..Sabah kalktığında çok mutluydu..
-- Kuş sesleri yüzündendir..
-- Doğru söylüyorsun,kuş sesleri sinirini bozdu..
-- Haklı ama..Bazan ben de çok rahatsız oluyorum kuş seslerinden..
-- Hepsi de bizim bahçeye dadandı..Şu kuşları kovmak lazım burdan..
-- Doğru söylüyorsun anne,kuş sesleri yüzünden ne huzur kaldı ne bişey...
-- Oğlum git babana yardım et, şu kuşları kovalayın bahçeden..
-- Tamam anne....DIŞARI ÇIKAMIYORUM
-- Hayrola Zeynep?..Neyin var senin bugün?..Kalktığından beri böyle bi acayip surat var sende,hasta mısın yoksa?
-- Yok bişeyim Muhittin,iyiyim.
-- Niye sessizsin o zaman?..Ses tellerine kuşlar mı kondu,onları ürkütmemeye mi çalışıyorsun?..Bak bak...Ne güzel espiri yaptım..Niye gülmüyorsun?.
-- İyiyim böyle..
-- Hadi söyle,neye canın sıkıldı?
-- "Dışarı çıkamıyorum..."
-- Dışarı çıkamıyorsun?.
-- Evet.
-- Ne yapacaksın dışarda?.
-- Hangi dışarda?
-- Dışarı çıkamıyorum demedin mi?.Ne işin var dışarda,biyere mi gideceksin?.
-- Öyle değil Muhittin..."Dışarı çıkamıyorum.."
-- Nereye çıkamıyorsun,bahçeye mi?..Ne yapacaksın bahçede,niye çıkamıyorsun?.
-- Muhittin,masa başında iştahını kaçırmayayım sabah sabah.Anla işte "Dışarı" çıkamıyorum..
-- Yurt dışına mı?
-- Evet!!...Endonezyaya gidicem,vize alamıyorum!..Muhittin saçmalama Allahaşkına,benim ne işim var yurt dışında?..Rahatsızım,bir haftadır "dışarı çıkamıyorum..."
-- Çıkamazsın tabi..Löpür löpür yedin tatlıları,yedin hamur işlerini,her tarafın yağ bağladı,fıçı gibi oldun,adım atacak,dışarı çıkacak gücün kalmadı..
Kahvaltıdan sonra beraber çıkalım dışarı,parka gidelim,yürüyüş yapalım,kilo ver biraz..
Benim de biraz yanlardan kilo vermem lazım,yeme artık o reçeli...Zaten çayına altı tane şeker atıyorsun,üzerine bi de ekmeğin üzerine tereyağ,bal sürüyorsun...Balın üzerine reçel sürüp yiyeni de bi sende görüyorum..
Yakamadığın şekerler yağa dönüşüyo Zeynep?..Habire yağ,habire yağ,yağ fıçısı oldun,kendi yağınla kavrulmayı öğren artık...Bak yine istemeden espiri yaptım..
Sen buna da gülmezsin şimdi..
-- Yok sağol,gülmiyim..
-- Zeynep,senle bi ara şu benim espirilerime gülmeme konusunu oturup bi konuşalım...
Ben bu espirileri kendim için yapmıyorum ki,senin için yapıyorum..
Bi espiri yapmak kolay mı sanıyorsun?..
Beynimdeki espiri hücrelerini köpek gibi çalıştırıyorum.Sen gülmeyince
onların da morali bozuluyo...
-- Ne anlatıyorsun sen Muhittin?..
-- Hadi bitirdiysen kahvaltını,dışarı çıkıp beraber yürüyüş yapalım.
-- Muhittin dışarı çıkamamaktan kastım o değil..
-- Ne peki?.
-- Dışarı çıkamamak lafını hiç duymadın mı Muhittin?..Rahatsızım işte,"dışarı çıkamıyorum" anlasana..
-- Rahatsızsın?.
-- Evet.
-- Bu rahatsızlık değil Zeynep,duymuştum ben bunu,bu baya bi hastalık.
-- Ne hastalığı?
-- Dışarı çıkamama hastalığı..Açık alan korkusu..Bu hastalığa yakalanan insanlar,başlarına bişey gelir korkusuyla evden dışarı adım atmaya korkarlarmış...
Dışarda korkacak bişey yok Zeynep,korkma.Hayat korkulacak bişey değildir.Hayattan korksak,dünyaya gelmezdik.
-- Dalga mı geçiyorsun Muhittin?
-- Ne dalga geçeceğim Zeynep?..Hastalıkla dalga geçilir mi?.İstersen bi doktora götüreyim seni.Veya sen dışarı çıkmaya korkuyorsan,doktoru eve getireyim..
-- Muhittin benim öyle bi hastalığım yok.
-- Neyin var peki?
-- Dedim ya "dışarı çıkamıyorum..." Yemek yersin yersin,belli bir zaman sonra dışarı çıkma ihtiyacı hissedersin ya?..
-- Tamam..Doğru söylüyorsun..Yemek yersin,sonra yediklerini hazmetmek için dışarı çıkıp yürümek istersin...
Zaten öyle derler,yemekten sonra ya sırtüstü yatmalı,ya kırk adım atmalı..Sen o kadar şişmanladın ki,yusyuvarlak oldun,sırtın neresi karnın neresi belli değil,en iyisi yürümen.
-- Muhittin sen ne gerizekalı adamsın,söyletme bana şunu,"dışarı çıkamıyorum!..." Çeşitli gıdalar alırsın,aldığın gıdaların içinde işe yarayan var,yaramayan var,yaramayan kısımları atarsın??...
-- Öyle söylesene!..
-- Hah!.O işte..
-- Aynısı bana oldu geçen gün.
-- Ne oldu?.
-- Manavdan kiraz aldım,bi kısmı çürük çıktı,işe yaramadı,attım..Ne oldu,kiraz aldın,çürük çıktı,ona mı canın sıkıldı?
-- Pes Muhittin!..
-- Nasıl pes?
-- Vazgeçtim,söylemiyorum..İyiyim ben,bişeyim yok,beni düşünme sen keyfine bak!..
-- Nasıl bakacağım keyfime?..Bende de sıkıntı var.
-- Ne oldu?
-- Kabız olmuşum...kaç gündür tuvalete gidiyorum,ıkınıyorum ıkınıyorum sçamıyorum...
-- Allah belanı versin Muhittin!.
-- Ne oldu?
--Ben sana derdimi kibarca anlatmaya çalışıyorum,yemek başında miden kalkmasın diye?...
-- Neye kalkacak midem?.
-- Öküzsün sen öküz!..."Dışarı çıkamamak" demek,tuvalete gidememek demek...
-- Niye gidemiyorsun tuvalete?.Kapının kilidi mi bozuldu,anahtar içerde mi kaldı?.
-- Allahım sen bana sabır ver!.
-- Sabırı ne yapıcan?
-- Sana olanın aynısı bana oldu Muhittin!!..
-- Kabız mı oldun?
-- Evet!..Kabız oldum!...Bunu ille söyletmek zorunda mısın,kibar olsana biraz!.
-- Niye kibar olacağım,evli değil miyiz biz?
-- Öküzsün öküz!..Sana öküz demek öküzlere hakarettir,artık bu seferlik kusura bakmasınlar..
-- Nereye gidiyorsun,niye kalktın masadan?...Niye kibar olacak mışım?.Kibar olanlar kabız olmuyorlar mı?...Ama ben sana evlenirken söyledim,ben kibar bi adam değilim dedim,benden kibarlık bekleme dedim,vermem dedim...
Allah Allah,demek dışarı çıkamamak,kabız olmak demekmiş...Tamam yaa,ben bunu duymuştum ama unutmuşum..İnsan,olmaya olmaya zamanla kibarlığı unutuyor...
Peki o zaman,kabız olunca dışarı çıkamıyorum deniyorsa,ishal olunca ne deniyor?..: "İçeri giremiyorum..."
Zeyneeep!..Gel bak yeni bi espiri yaptım!...
Buna da gülmez ki şimdi bu....
Buna da gülmezse ben de bi daha ona espiri yapmam,gider başka kadınlara yaparım.İş yerinde bitane var zaten,espiri yapayım diye gözümün içine bakıyo....
Şu kabızlık da can sıkmaya başladı.Lifli yiyecekler iyi geliyormuş kabızlığa...
Zeyneeep!..Lifli yemekler kabızlığa iyi geliyormuş,evde lif var mı?..Yoksa,nerde satıyorlarsa,git bol bol lif al!..Bu akşam köfte yapacaktın ya, lifli köfte yap...------------
RE RE RE
- "Re re reee, ra ra raaa, Gassaray Gassaray Cimbombom !.. Re re reee, ra raaa, Gassaray Gassaray Cimbombom !.. "
- "Fenerbahçeeee,sen çok yaşaaa,canım fedaa olsuun saanaaa !.."
Bu sene kesin şampiyonuz oğlum!..Mençıstırın santraforunu alıyoruz..
Başkan yarın bizzat İngiltere'ye gidip imzayı attıracak!.Dönerken de İtalya'ya uğrayıp oradan da bir ön liberoyla bir arka libero alacak..
Fenerbahçeee, sen çok yaşaaa,canım fedaa olsuun saanaaa !..
- Bizim elimiz armut toplamıyo herhalde..
Biz de Almanya'dan iki futbolcu alıyoruz..Biri Bayern Münih'in yedek kalecisi.. Re re reee, ra ra raaa,Gassaray Gassaray cimbombom !..
- Gelmez o Türkiye'ye..
- Niye gelmeyecek ?..15 milyon veriyoruz... Bonuslar,ekstralar,maç başına para...Başka nerde alacak o parayı?..Koşarak gelir..
Hatta parayı duyunca haber göndermiş "İsterseniz koşarak geleyim,hem idman yapmış olurum" demiş..
Re re reee, ra ra raaa, Gassaray Gassaray....
- Biz de Brezilya'dan altı buçuk milyona stoper alıyoruz...Fenerbahçeee sen çok yaşaaa...
-Biz de Hollanda milli takımının golcüsünü alıyoruz..
-- Yapma ya?
-- Valla!..10 milyona düşürmeye çalışıyoruz..Düşerse, alacağız..Re re reee, ra ra raaa, Gassaray...
- Bizim başkan demeç verdi..
-- Ne dedi?
-- Bu sene hiç bir fedakarlıktan kaçınmayacağız" dedi..
-- Hadi yaa??.
-- Yüz elli milyon ayırmışlar transfere..Kesin şampiyonuz bu sene!..Fenerbahçeee sen çok yaşaaa,canım fedaaa...
- Yüz elli milyon dedin de..Yüz elli lira var mı üzerinde ?..
-- Niye ki?
-- Elektrik faturasını yatırıcam,ay başında veririm ben sana..
- Valla yok...
-- Olum,varsa ver işte..Söz,aybaşında vericem..
-- Kuran çarpsın yok!..Sabahtan beri ben de siftah yapmadım...Siz o Nijeryalı'yı ne yaptınız?..İngiltere'den istiyorlardı onu?..
- İyi bi teklif verirlerse satacağız.. Sekiz milyon istiyoruz..Sekiz milyon verirlerse satacağız..
Yüz lira da çıkmaz mı?
- Valla yok...Ben de dükkan kirasını ödeyemedim kaç gündür..Mal sahibi arıyor,açmıyorum telefonu..
Bursa'dan da bir futbolcu alıyoruz..Nedret'le İsmail'i verip üzerine üç milyon vereceğiz Ercüment'i alacağız..
Ercüment haber göndermiş "Fenerbahçe'de oynamak benim için onurdur" demiş..
- Ev sahibi de bana haber göndermiş,bu ay da kirayı ödeyemezse çıksın diye.....Elli lira da çıkmaz mı?... Pazara çıkayım bari,çocuklar meyve istedi,faturayı sonra yatırırım..
- Valla yok..İşler çok kötü zaten...Ben de bakkala veresiye yazdırıyorum...
Arjantin'den de stoper alıyoruz sekiz milyona...
-- Yok ya?..
-- Valla...
- Biz de Norveç'ten sağ bek alıyoruz..Bizim en büyük eksiğimiz sağ bekti,Allah'a şükür onu da hallediyoruz. Re re reee, ra ra raaaa...
- Bizim tek ihtiyacımız orta sahanın ortasıydı,onu da aldık,çok şükür başka hiç bir eksiğimiz kalmadı,Fenerbahçeeee,sen çok yaşaaaa...
- Yirmi lira da çıkmaz mı?..Bi sigara alayım,ekmek arası bişey yaptırayım, sabahtan beri bişey yemedim..
- Vallahi yok...Ben de sabahtan beri bişey yemedim...Bu sene şampiyonlar liginde en az çeyrek final oynayacağız göreceksin.Fenerbahçeeee!...
- Yüzüme doğru bağırma, açlıktan nefesin kokuyor..Bi koklasana,benimki de kokuyor mu?.HOH!..
- Kokuyo..
- Bi golcü daha alabilseydik iyi olacaktı,hiç içime sinmedi...Bulduk bi golcü de,20 milyon istiyolar..15 milyon isteseler veririz de...
- Re re reee,ra ra raaaa!....
-- Fenerbahçeeee,sen çok yaşaaaaa!......
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder