YAZILAR

cc

8 Kasım 2019 Cuma


DEĞERLERİN DEĞERİ...


Şeref,Haysiyet,Onur,Gurur,Dürüstlük,Cesaret,Sevgi,Saygı,Ahlak,Namus gibi manevi değerler,manevi değil de maddi olsaydı?..

Yani,vücudumuzdaki kalp,böbrek,dalak,mide,barsak akciğer,karaciğer gibi,bunlar da doğuştan vücudumuzun içinde yer alan iç organlarımız olsaydı?..

Mesela "Şeref" dediğimiz şey,bir iç organımız olsaydı...

Doğuştan herkeste bulunacağı için,herkes şerefli olurdu..

Ama bazan,bir sebeple,bazı insanlar bazı organları eksik ya da hasarlı olarak doğarlar ya,

Benzer sebep,şeref organında yaşanırsa,bazı insanlar,şeref organı olmadan dünyaya gelir,doğuştan şerefsiz olurlardı...

Bu organlar çok da hayati organ olmadıkları için,insan hayatını şerefsiz olarak da sürdürebilirdi...

Ayrıca kimse de onu şerefsiz diye suçlayamazdı çünkü adam anasından şerefsiz doğmuştur..

Mesela, "Gurur" bir iç organ olsa..Birisi ağır bir laf söylese..İçimizde dayanılmaz bir ağrıyla doktora koşardık..

Muayene,tahlil,röntgen,

-- Neyim var doktor?

-- Birisi size ağır bir laf mı söyledi?

-- Evet.

-- Gururunuz incinmiş..

-- Aman doktor,buna da şükür,laf o kadar ağır geldi ki,gururum kırıldı sandım..

-- Yok,gururunuz kırılmamış,incinmiş...Laf biraz daha ağır olsaymış,kırılabilirmiş...

Yanındaki duygularda da zedelenme var..Duygulardan biri yerinden çıkmıştı,yerine yerleştirdim..

-- Düzelecek mi peki?.

-- Düzelir..Zamana bırak..Gençsin,duyguların taze,çabuk iyileşir..

Bir süre gururunun üstüne basma,bir hafta sonra gel,bir daha bakalım..

-- Nasıl yani?.Gururunun üstüne basma derken?.

-- Yani,herşeye gurur yapma..İyileşene kadar herşeye eyvallah de, düzeldikten sonra yine gurur yapmaya devam edersin..

Allah göstermesin,aynı yerden kırılırsa bir daha düzelmeyebilir,hayatın boyunca kırık bir gururla yaşarsın...

"Umut" mesela...

Umut,vücudumuzda biyolojik yapımızın somut bir parçası olsaydı,herhalde,kemiklerimizin içindeki ilik olurdu..

Çünkü hayati bir şey..

Umut olmadan yaşanmaz..

İnsandan insana nakli mümkün...

 "Moral" mesela...

Başağrısı gibi,aspirin içince düzelen bir yapı olsa,moralin bozulunca git eczaneye, al bir kutu "Moralin" ,at iki tane,düzelsin...

Hepsi birbirinden değerli bu değerlerin içinde,benim için en değerlisi : "Dürüstlük..."

Kelime olarak da güzel...

Üç tane sesli harfi var,üçü de "ü"...

"Ü" iyidir..Yüksek harftir..Yanındaki harflere de faydası vardır,onları da güzel gösterir...

Ayrıca kulağa da güzel geliyor...

İnsana da yakışıyor.Hafiften ağırbaşlı,lacivert takım elbise gibi bir duygu dürüstlük...

Dürüstlükle hiç pazarlık yapmadan yaşayan insanlar vardır bilirsiniz..

Her zaman dürüstlükten yana,kaya gibi dimdik dururlar..Çarpsan,ona bişey olmaz,sen dalga gibi dağılır,su olup gidersin..

Hep dürüst yaşayarak konunun uzmanı olmuşlardır,on dakka sohbet et,seni kendi süzgecinden geçirip,anında notunu verirler...

Onlara güveniriz ama onlarla pek takılmayız.

Dürüstlük lazım olduğunda gider alırız ama diğer zamanlarda onları yakınımızda görmek istemeyiz...

Çünkü,onların dürüstlüğü bize de bulaşır,bütün düzenimiz bozulur diye korkarız..

Çünkü biz ilişkilerimizde,karşılıklı yalanlar üzerine kurduğumuz köprülerden birbirimize gidip geliriz..

Birbirimizin açıklarına yatırım yaparız..

Bizim,en basit,misafirlikte bile matematik hesabımız vardır.Bize iki kere oturmaya gelene,biz de iki kere gideriz..Bir eksik gidersek, 2-1 geriye düşeriz..Biz gitmeden,onlar bir daha gelirlerse,durum 3-1 olur...

Benim oğlumun düğününde çeyrek taktılarsa,ben de onun kızının düğününde çeyrek takarım..Çeyreğe çeyrek,yarıma yarım,dişe diş,göze göz...

Barış içinde sinsi bir soğuk savaştır bizim ilişkilerimiz...

Herşey karşılıklıdır.Sana yalan söyleyene,sen de yalan söylersin.Seni aldatanı sen de aldatırsın.Bir sakıncası yoktur.Bundan zevk bile alırız.Baharat gibi lezzet katar hayatımıza bu yalanlar..

Hayatın doğal akışı budur deyip canımızı sıkmayız.İçimiz rahattır,dışımız serin..

Bizim canımızı,o dürüst insanlar sıkar.Çünkü,onların dürüstlüğünde kendi yanlışlığımızı görürüz..

Bunu görmemek için,onların da bizim gibi olmalarını isteriz,olmayınca da onlardan nefret ederiz..Ama bu nefret onlardan mıdır,onların yüzünden farkına vardığımız kendimizden midir,bunu da düşünmemeyi yeğleriz..

İyi ki vicdanlarımızı rahatsız eden bu doğrucu dürüst dinozorların sayısı giderek azalıyor.Tamamen bitseler vicdanlarımızın üzerinden ağır bir yük kalkacak,rahatlayacağız..

Ama sonra hiç doğrucu kalmayınca doğruyu nereden alacağız bilemiyorum..

O zaman mecburen büyükçe bir yalan alırız,onun yalanlarını evde kendimiz ayıklarız,herhalde içinde vardır azıcık doğruluk,bir kilo yalandan elli gram doğru çıksa,üzerine üç de yumurta kırarız,o bize yeter...

Bernard Shaw ne güzel söylemiş:

"Yalancının cezası kimsenin kendisine inanmayışı değil,kendisinin kimseye inanmayışıdır.."

Aynen katılıyorum.Bernard söylemese,şimdi ben söyleyecektim..

Yalan küftür,pastır,söyleyeni de,inananı da çürütür..

Doğruluk yerine yalanı tercih etmek aynı zamanda aptallıktır.

Yalan söylemekteki amacın çıkar elde etmekse,neden yalan yerine doğruyu kullanmıyorsun?.

Doğruluk daha iyi yatırımdır..

Uzun vadelidir ama daha çok getirisi vardır..

Amacın kazanmaksa,doğru olmayı dene,belki alışır bırakamazsın....

Umut da iyi bir duygudur,sizden iyi olmasın..

Enerji verir insana..

Her yerde az çok bulunur..

Sabah iyi bir uykudan uyanmakta,evdekilere gülümseyerek günaydın demekte,güneşli bir kahvaltıda,sokaktaki ağaçta,ağaçtaki kuşta,kuştaki kanatta,kanattaki rüzgarda umut vardır..

Sokakta tanımadığın birine günaydın dersen,sen günaydın dedin diye gün aydınlanmaz ama adamın içini aydınlatırsın.Yüzüne yansıyan o aydınlık seni de aydınlatır..

En aptal sohbette bile,az miktarda bulunur umut..

Ne yaşadığını farkederek,baktığını görerek yaşamaktır umut..

Umutsuzluğa kapılmak,hayata küsmek,hayatın zerre kadar umurunda değildir.

Hayat "Ayıp oldu adama,şunun umudunu gerçekleştireyim de,barışalım." demez..

Pes edenlere bayılır.Sadistçe bir zevk alır...

Kazananlar,hayata rağmen,umutlarını yitirmeyenlerdir..

Ama mantıklı olacaksın,umutların yere basacak...

Gücün kadar umut edeceksin..

Mesela,karikatürlerdeki gibi,bir tepeye çıkıp,yüzünü İstanbul'a dönüp "Seni yeneceğim İstanbul!.." diye bağıranın hiç şansı yoktur.

Koca İstanbul'u bir seferde yenemezsin.

Azar azar yeneceksin.

Önce Pendik'te bir tepeye çıkacaksın, "Seni yeneceğim Pendik!.." diye bağıracaksın.

Pendiği yendikten sonra Kartal'a gideceksin, "Seni yeneceğim Kartal!..."

Kartal'ı yendikten sonra Maltepe'ye gideceksin :

"Seni yeneceğim Maltepe!..."

"Seni yeneceğim Bostancı!..."

"Seni yeneceğim Kadıköy!..."

Sonra iskeleye gideceksin, "Sana bineceğim Vapur!.." deyip,

vapura bineceksin,karşıya geçeceksin,

Beşiktaş,Şişli,Taksim,Eminönü,Sarıyer,Topkapı,K.Çekmece,B.Çekmece,Silivri,

Yene yene bütün İstanbul'u dolaşacaksın..

Ancak bu şekilde yene yene,güçlene güçlene gidersen,yenmedik yerini bırakmazsın,genel toplamda yine İstanbul'u yenmiş olursun..

Gücün kadar umut edeceksin ki,gerçekleştiğinde,elinde tutabilesin....

Cesaret ise bambaşka birşeydir..

Kaybedecek birşeyi olmayan insanın elinde kalan tek şey,cesaretidir..

Bence doğuştan hepimize aynı miktarda yüklenmiş bir duygudur cesaret..

Telefonlara aylık kullanım için yüklenen "Her yöne 1000 dakika konuşma - 1000 Sms" gibi,

Hepimize doğuştan,ömürlük kullanım için en az "Her yöne 1000 cesaret - 500 kahramanlık " yüklenmiştir..

Ama birkaç cesaret,belki bir kahramanlık dışında hiçbirini kullanmayız..

Çünkü,korkarız..

Bu korku,cesaretimizi bastırır,gölgede bırakır..

Korku yalnız cesaretin değil,bizi insan yapan içimizdeki bütün duyguların,bütün düşüncelerin üzerine sis gibi çöker..

Duygular felç olur,düşünceler kilitlenir,hepsi korkunun emrine girer,korkunun talimatlarıyla hareket ederler..

Korkarak konuşuruz,korkarak düşünürüz,korkarak yazarız,çizeriz,korkarak arkadaşlık ederiz,korkarak selamlaşırız,korkarak uyur,korkarak uyanırız,korkarak nefes alır,korkarak yaşarız...

Ne zamana kadar?

Ya hayatımızın sonuna kadar,

Ya da korkaklığı bırakıp cesur olmaya karar verene kadar...

O zaman bir güneş doğar içimizde..

O güneşin adı,Cesarettir..

Bütün sisi dağıtır...

Korkutulmuş,bastırılmış,hapsedilmiş ne kadar duygu,düşünce varsa, gerine gerine güneşe çıkarlar..

Kıyıda köşede kalmış,daha önce farkında olmadığın,sende olmadığını düşündüğün yeni duygular,yeni fikirler,yeni yetenekler bulursun içinde...

-- "Aaa?..Bu duygu benim miydi??..

-- Senindi.

-- Ne yapacağım ben bunu??

-- Ne demek ne yapacağım?.Tabii ki doya doya yaşayacaksın!..

-- Yeni bir fikir geldi aklıma!..

-- Ne güzel..

-- Ne yapacağım ben bu fikri?

-- Hayatın için kullan.İşine yaramıyorsa götür ihtiyacı olan birine ver.

-- A-aaa?..Benim flüte yeteneğim varmış..Ne yapacağım ben bunu?.

-- Flütü mü?

-- Hayır,yeteneğimi...Çalayım mı biraz?

-- Çalma!...Önce yeteneğini geliştir,sonra bana "Abi yeteneğim gelişti" diye mesaj at,bi ara gelir dinlerim...

Özgürlük ise,temel gıdadır...

Bize,yaşamımız dediğimiz seçimlerimizi yaptıran özgür irade,özgürken iradedir..

İradenin irademesi için insanın özgür olması gerekir..

Korku,en ağır hapislik...Cesaret,en büyük özgürlüktür...

İçerdeki kahraman,dışardaki korkaktan daha özgürdür...

Özgürlük herşeydir...

Fransız ihtilalinin baş sloganıydı :

 "Özgürlük!..Eşitlik!..Kardeşlik!.."

İlk sırada Özgürlük vardı.

Çünkü o olmadan,ötekiler olamaz..

Özgürlük,eşitliği..Eşitlik,kardeşliği..Kardeşlik,barışı..Barış,güveni..Güven,yatırımı,kalkınmayı,her türlü zenginliği getirecek,insanlar insanca yaşayacaklardı..

Özgürlük isterken,insanlık istiyorlardı..

Özgürlük,herşeyin başı..

Derler ya, "Ümüğünü sıkarım!." diye?..

İşte,özgürlük,ümüktür...

Özgürlüğünü sıktın mı,bitti,boğdun öldürdün adamı..Başka birşey yapmana gerek yok,öbür üniteler kendiliğinden birer birer kapanır..

İnsana yakışan en güzel elbisedir özgürlük..En baba duygudur....

Özün sözü : "İnsan,değerleri kadar değerlidir...."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder