YAZILAR

cc

6 Kasım 2019 Çarşamba


TUHAF İSİMLER...


Bizler,

Şehriye Pilav

Hüsamettin Cört

Şeyime Vuran

Ata Erkil

İmdat Çağrı

Burhan Yetmişbir

Karı-koca Kadir ve Kıymet Bilir (Çocukları Oya ve Kaya)

Hüseyin Best

Yeter Bırak

Güven Kırt

İsraf Tutumlu

Durmuş Bekler

Demir Çelik

Ahmet Yıktıgeçti

Yücel Ziko

gibi,

Adı veya soyadı...

Veya hem adı,hem soyadı tuhaf olan bizler...

Herkes şunu iyi bilsin ki,

Adımız soyadımız ne kadar tuhaf olursa olsun,bizler de insanız...

Adımız,soyadımız tuhaf olsa da,normal bir hayat sürmek bizim de hakkımız...

Bizler özürlü değiliz...

Bize acımanızı istemiyoruz..

Bize normal insanlara davranıldığı gibi davranılmasını istiyoruz...

Belki,bazı pozitif ayrımcılığa hayır demeyebiliriz..

Örneğin,

Belediyelere bağlı toplu taşıma araçlarında ücretsiz seyahat etmemiz sağlanabilir..

Belediyenin biz tuhaf isimliler için özel olarak bastıracağı "Tuhaf Kart" ile şehir içi ücretsiz yolculuğa hayır demeyiz..

Belki bize Devlet tarafından tuhaf isim maaşı da bağlanabilir..

Üç ayda bir alacağımız bu maaşın miktarı ismin veya soyismin tuhaflığına bağlı olarak değişebilir..

Hem adı hem soyadı tuhaf olanlara iki maaş birden bağlanabilir..

Halen çalışmakta olduğumuz işlerden,malulen emeklilik benzeri bir düzenlemeyle "İsmen emekli" olabiliriz..

Çünkü isimlerimiz gerçekten bizi psikolojik olarak en az yüzde altmış oranında iş göremez hale getiriyor..

İş yerinde birisi bize adımızla seslendiği zaman,eğer muhasebede çalışıyorsak,mihriban türküsündeki gibi,kalem elden düşüyor..

Bir fabrikada makina başında çalışıyorsak,ismimizi duyduğumuz zaman moralimiz bozuluyor,dikkatimiz dağılıyor,elimizi kolumuzu makinaya kaptırmaktan korkuyoruz..

Bir arkadaşımız böyle bir durumda kendisinin tamamını makinaya kaptırdı.Kaza mıydı yoksa,artık yeter deyip kendisini makinaya atarak intihar mı etti,anlaşılamadı..

Bütün bu lehimize yapılacak düzenlemelere karşı çıkmayız..

Ama geçen gün bana sırf soyadım tuhaf diye yaptıkları gibi,birilerinin kolumuza girerek bizi caddenin karşısına geçirmelerini,

Bazı alışverişlerimizde bizden para almamalarını,

Annelerin,yaramazlık yapan çocuklarını,bize vereceklerini söyleyerek korkutmalarını,

Bizden çekinmelerini,bizi gördüklerinde yollarını değiştirmelerini istemiyoruz..

Tuhaf isimler bulaşıcı değildir,insandan insana geçmez,babadan oğula geçer.

Siz,normal isimlere sahip şanslı insanlar,bizi anlayamazsınız..

Bizim,taşımak zorunda olduğumuz bu tuhaf isimler yüzünden,hayatımız boyunca nasıl yoğun bir iç sıkıntısı yaşadığımızı,bunun üstesinden gelebilmek için nasıl insanüstü bir çaba sarfettiğimizi bilemezsiniz..

Evet,bizler farklıyız...

Ama asla ikinci sınıf insan değiliz..

Sadece farklıyız..

Farklılık,renktir..Farklılık desendir...

Bir toplum farklılıklarıyla güzeldir..

Bir farklılık,topluluklarıyla güzeldir...

Bir güzel,topluluklarıyla farklıdır,farklılıklarıyla topludur...

Bize dışarıdan normal davranıp,içinizden güldüğünüzü biliyoruz..

Olsun..Bu sebeple bile olsa,sizi güldürebildiğimiz için mutluyuz.Çünkü gülmek iyi birşeydir.

Ama,

Siz bizim neler çektiğimizi nerden bileceksiniz?..

Bizler,adımız soyadımız tuhaf olsa da,aslında normal insanlar olduğumuzu kanıtlamak için normalin üzerinde şeyler yapmak zorunda hissederiz kendimizi...

Ancak normalin üzerinde bir şeyler yaparsak toplum bizi kabul edecek diye düşünürüz..

İçimizde,adımızdan,soyadımızdan kaynaklanan sürekli bir huzursuzluk vardır..

Bu huzursuzluktan kurtulabilmek için,üzerine yapışan bir şeyden kurtulmak isteyen kediler gibi,binicisini üzerinden atmak isteyen yaban atları gibi çıldırasıya tepinip dururuz.

Ama kimse görmez tepindiğimizi,çünkü içimizden tepiniriz.

Bize uymayan,bizim beğenip de seçmediğimiz ama giymek zorunda olduğumuz bir kıyafet gibi bizi rahatsız eden tuhaf isimlerimize bağırarak isyan ederiz.

Ama kimse duymaz bağırdığımızı,çünkü içimizden bağırırız...

Oysa biz de isterdik adımızın soyadımızın, "Ahmet Yılmaz" olmasını..

Veya,

"Hüseyin Koç..."

Ya da,

"Mustafa Şahin" olmasını..

Ya da "Ayşe Doğan"

"Hülya Aslan..."

"Fatma Aydın..."

Öyle olsaydık,daha sakin,daha huzurlu,daha mutlu insanlar olabilirdik..

Ama kaderimiz buymuş.

Büyüklerimizin bize koydukları isimleri taşımak zorundayız.

Koymuşlar bir kere..İçimizde hissede hissede onunla birlikte yaşamasını öğreneceğiz.

İtiraz edemeyiz,değiştiremeyiz.İsmini değiştirsen babana,soyismini değiştirsen dedene ayıp olur..

Ben...

Ben de ne yazık ki,tuhaf isim kurbanı mağdur insanlardan biriyim..

Ama ben yine de halime bin kere şükrediyorum çünkü benim ismimin yarısı tuhaf.Sadece soyadım tuhaf..

Adımda da ince bir sızı olmakla birlikte,asıl problem soyadım..

Eğer hem adım,hem soyadım tuhaf olsaydı,nasıl bir hayatım olurdu,düşünmek bile istemiyorum.Allah onların yardımcısı olsun..

Buna rağmen zor bir hayatım oldu.İsmimin yarısı tuhaf olduğu için hayatımın yarısını yaşayamadım..

Başladığım her işi yarım bıraktım.

Sinemaya gittim,filmin yarısında çıktım..

Nişanlandım,evlenemedim..

Dostlarımı,arkadaşlarımı yarıyolda bıraktım..

Bunu tabii ki isteyerek yapmadım.Hayatımın kontrol edemediğim yarısına denk geldi onlar..

Ayıplanmayı göze alarak gizli gizli soyadımdan kurtulmaya çalıştım.

Bunun için neler yapmadım..

Bilerek biyerlerde unutuyorum,eve geliyorum,telefon çalıyor,

-- Alo?

-- Efendim?

-- Yücel bey?

-- Benim..

-- Sizin soyadınız "Ziko" mu?

-- Neden sordunuz?

-- Ben,Tren istasyonunun yanındaki Gar lokantasından arıyorum.

-- Evet?.

-- Siz bir saat kadar önce burda yemek yediniz mi?

-- Evet,yedim?..

-- Kalkarken soyadınızı masada unutmuşsunuz...

Sizi tanıyan biri çıktı,o söyledi...Gelip alacak mısınız??

-- Tamam,geliyorum...

Evdeki birikmiş eski gazeteleri eskiciye verdim,soyadımı da gazetelerin arasına koydum,adam farketti,geri verdi."Bu benim işime yaramaz,satamam ben bunu,kimse almaz." dedi...

Birgün,soyadımı bir poşete koydum,poşetin ağzını da bağladım,götürdüm Gebze'de ormanlık bir alanda,bir ağacın dibine bıraktım.

Oh kurtuldum dedim,Pendikteki evime döndüm,baktım, kapının önünde beni bekliyor..

Benden önce gelmiş...

Ertesi gün daha uzağa,Düzce'ye götürdüm.Dönüş yolunu bulamasın diye gözlerini de bağladım.Otobüs Düzceye girmeden önce indim,yol kenarındaki çalılıkların arasına bıraktım,eve döndüm..

İki gün sonra kapı çaldı,açtım,karşımda soyadım!..

Ulan o kadar yolu yürüyerek nasıl geldin?.Beni nasıl buldun?.Üstelik gözlerini de bağlamıştım?...

Bari soyadımın ne anlama geldiğini öğreneyim dedim.

Bunun için Kafkasya'ya gittim,köklerimin izini sürdüm,aynı soyadını taşıyan kimse kaldı mı diye araştırdım,hiçbişey bulamadım.Kime sorsam "Bilmiyorum" dedi..

Kafkas dağlarında,Hazar denizine bakan bir dağın tepesine küçük bir kulübe yaptım,iki yıl boyunca kulübenin önünde oturup,gece yıldızlara,gündüz güneşe bakarak soyadımın anlamını düşündüm,bulamadım..

Hazar denizine baktım,orada da bulamadım..

"Hazar denizinde balık olsam" diye başlayan 367 kıtalık şiir yazdım,fayda etmedi.

Şiirin girişi şöyleydi :
                                                   
Hazar denizinde balık olsam
Gelir tutar mıydın beni
Zahmet etme güzelim
Ben zaten tutulmuşum sana
                                                                                   
Hazar denizinde balık olsam
Tutar pişirir miydin beni
Zahmet etme güzelim
Ben zaten pişmişim sana

Hazar denizinin dibinde yüksek kaliteli petrol olsam
Boru hattı döşeyip çıkarır mıydın beni
Zahmet etme güzelim
Ben zaten çıkmışım sana

Hazar denizinin dibinde doğalgaz yatağı olsam
Çıkarır da yakar mıydın beni
Zahmet etme güzelim
Ben zaten yanmışım sana

Hazar denizinde şair olsam
Sen de benim şiirim olsan
Betim betim betimlesem
Kıtalarına ayırsam
Mısralasam her yerini
Uzun uzun yazsam seni

Yaza yaza şiir olsam
Şiir şiir geze geze
Bize uygun şiir bulsak
O şiire yerleşsek
Dizelerde yatıp kalksak
O şiirde yaşasak...
                                                                                                       
Şiiri yer yer zengin kafiyeli,yer yer fakir kafiyeli,kafiye uyduramadığım yerlerde serbest ölçü ile,

Bazı kıtaları üç,bazı kıtaları beş,bazı kıtaları altmışbeş dize yazdım,

Bazı kıtalara hiçbişey yazmadan boş geçtim,o da işe yaramadı..

Gelmişken biraz da hayatın anlamını düşüneyim dedim,bir sene de onu düşündüm,onu da bulamadım.

Galiba hayatın bir anlamı yok.Çok aradım,bakmadığım yer kalmadı,olsaydı mutlaka bulurdum..

Sonunda anladım ki,boşa zaman geçirmişim..

Soyadımın anlamını oradakilere sorduğumda,"Bilmiyorum" derlerken,meğer bana soyadımın anlamını söylüyorlarmış..

Soyadım : "Bilmiyorum" demekmiş..

"Bildiğim birşey varsa,hiçbirşey bilmediğimdir...İnsan bildikçe,ne kadar az şey bildiğinin farkına varır." gibi,bilgiye,öğrenmeye dikkat çeken felsefi bir anlamı varmış..

Bunu öğrenince soyadım hoşuma gitti.

Kendisinden özür diledim.

Soyadım da bana "Ben sadece senin soyadın değil,soyunun da adıyım.Hareketlerine dikkat et,beni utandıracak birşey yapma,problem yok" dedi...

Her başarılı insanın arkasında...

Bu tuhaf isimler bize Tanrının bir laneti mi yoksa hediyesi mi,hiçbir zaman bilemeyeceğiz...

Her başarılı insanın arkasında...Yani,arka cebinde bulunan cüzdanının içindeki kimliğinde,tuhaf bir isim vardır...

Bu dezavantajı,hırs yapıp avantaja çevirebilenler başarıyı yakalayabiliyorlar...

Ben hiç normal bir isme sahip olup da,hayatta çok başarılı olmuş birine rastlamadım..

Benim tanıdığım,normal isme sahip tek başarılı insan,oyuncu-yazar, "Yılmaz Erdoğan..."

Daha doğrusu,öyle sanıyordum.

Böyle güzel,böyle normal bir ismi varken,neden başarılı olmak için kendini o kadar paralıyor anlamıyordum ama sonra gerçeği öğrendim.

Güvenilir bir kaynaktan öğrendiğime göre meğer Yılmaz Erdoğanın adı ve soyadı takma imiş.

Gerçeğin kutsallığı adına açıklamak zorundayım..

Yılmaz Erdoğanın gerçek adı ve soyadı : " Vasıf Tonguç..."

İnanmayan kendisine sorabilir..

Kesinlikle inkar edecektir,inkar etmesinden de onun gerçek adının Vasıf Tonguç olduğu anlaşılacaktır.Çünkü insanlar gerçeği her zaman inkar ederler...

Gerçek sadece Yılmaz Erdoğan'la da sınırlı kalmadı.

Sezen Aksu'nun gerçek adının "Fatma Sezen Yıldırım" olduğunu maalesef o güzel şarkılarını dinledikten sonra öğrendim...

Bilseydim,kesinlikle dinlemezdim.Çalarken iki elimle kulaklarımı kapatırdım...

Gerçek adını gizlemesi bende derin bir hayal kırıklığı yarattı..

Ama popun yıldızı olabilmek için buna mecburdu.

Çünkü Fatma Sezen Yıldırım olarak,İzmir devlet hastanesinde bir hemşire veya müziğe yönelse bile en fazla İzmir radyosunda kadrolu Türk halk müziği sanatçısı olmaktan öteye gidemeyeceğini biliyordu...

Öte yandan,asıl adı "Kamile Burcu Esmersoy" olan Burcu Esmersoy da Kamilesiz bir hayatın kendisi için daha iyi olacağının farkındaydı...

Kibariye, "Bahriye Tokmak" olmaya daha fazla dayanamazdı..

Asıl adı "Bülent Erkoç" olan Bülent Ersoy'un hayatı sadece üç harfle,

Asıl Adı "Orhan Kencebay" olan Orhan Gencebayın hayatı sadece ama sadece bir harfle değişti..

"Batsın bu dünya" diyen,Orhan Gencebay değil de,Orhan Kencebay olsaydı,duygulanmakta zorlanabilirdik, isyanlarımız sahici olmazdı,ne rakının tadı kalırdı,ne peynirin..

"Nisan yağmuru" nu,Ferdi Tayfur'un gerçek adının "Turhan Bayburt" olduğunu bilmeden dinlemiş olmayı bir kazanım olarak değerlendiriyorum..

Muazzez Ersoy'un gerçek adının "Hatice Yıldız" olduğunu öğrendikten sonra,üçbuçuk ay kendime gelemedim..

Dansöz Asena'nın gerçek adı nasıl olur da "Onur Çakmak" olur,öğrendiğimden beri altı ay geçti hala inanamıyorum.. Belki önümüzdeki ayın sonuna doğru yavaş yavaş inanmaya başlarım,ondan bir ay sonra da tamamen inanmış olurum..

"Müslüm Baba" başka ama...

Gerçek adının "Müslüm Akbaş" olduğunu öğrendikten sonra,

"Müslüm Gürses olmuş, Müslüm Akbaş olmuş ne farkeder/Deli gibi sevmek ruhumuzda var..."

Diye düşündüm...

Ciddi olmak gerekirse...

Ki,sevmediğim bir insanlık halidir,insan bir çıkarı yoksa,mecbur değilse,ciddi olmamalıdır,

Bence her isim güzeldir...

İsimlerimiz,sokak isimleri gibi,bizi tarif ederler..

Eğer değiştirirsek,arayanlar bizi bulmakta güçlük çekebilirler..

Daha kötüsü,bazan biz bile kendimizi kaybeder,

bulamayabiliriz..

İsmini değiştirmek,bir bakıma kendinden kaçmaktır.

Nasıl kaçabilirsin kendinden?.Sen nereye gidersen,sen de seninle gelirsin..

Çocuklarımıza isim verirken kendimizi değil,onları düşünmeliyiz..

Yok eğer kaderden kaçamamışsak,kaderi kovalamalıyız..

İsmimizi değil,kendimizi değiştirmeliyiz.

Sen değişip güzelleştikçe,ismin de değişir,güzelleşir....

Yoksa,

Çocukken,annesi kadar güzel olmayan Hindilere haklı olarak "Kabaramazsın kel fatma/Annen güzel sen çirkin" dediğimiz gibi,

İsmin güzel olur da,sen çirkin olursan,

"Kabaramazsın kel fatma/ismin güzel sen çirkin..." derler..

Kabarabilmek için insanın ismiyle cisminin aynı güzellikte olması gerekir.

Yoksa kabaramazsın..

Kabartmazlar.....


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder